“Inception” Üzerinden Özgür İrade ve Gerçeklik Problemi
Arda HASAN | ANKARA Sabahattin Zaim SBL, 12-C

Kimileri hayatta yalnızca dilediklerini yapabileceklerini düşünürler. Kimileri yaptıkları başarılı şeyleri kendi eserleriymiş gibi zannederler. Hâlbuki başkalarının verdikleri karar doğrultusunda onun yaşayacağı şey belli olduğunu bilmezler ve bir başkası da o kişinin verdiği kararı doğrudan ya da dolaylı yoldan etkilemiştir. Ancak insanlar bu fikre hemen karşı çıkarlar. Derler ki “Ben öyle olmasını istedim ve öyle oldu!” Peki gerçekten de böyle mi acaba? Cevabı hemen vereyim, hayır. Böyle düşünen bir kişiye şöyle bir soru sorarak başlamalıyız. Sen gerçekten onu istedin mi yoksa onu sana istettiler mi? Yanıtı aslında belli.
Onun düşüncesini etkileyecek olan şey, başkalarının düşüncesi oldu ve hayatımız boyunca atacağımız adımlarda da başka türlü fikirler, seçenekler karşımıza çıkacaktır. Her türlü bir başka fikir bir başka insandan çıkar. Her ne kadar bir insan başka bir insandan duyduğu fikri size söylese bile, onu değiştirerek söyleyecek ve siz de o fikri aldığınızda değiştirerek kendi fikrinizmişçesine hareket edeceksiniz. İşte yanılsama noktamız burada başlıyor. Bir başkasının fikrini kendi fikrimiz yapabiliriz, bunda herhangi bir sorun yok. Ama o düşüncenin her ne kadar değiştirdiğimiz kısmı bize ait olsa bile (ki o da bir başkasının olabilir) düşüncenin ana mantığı aynı kalır. İşte, hayatımızda da verdiğimiz kararlar ve bizi etkileyen şeyler de böyledir.
Bir başkasının kararına göre yaşarız ve aynısını biz de başkalarına yaparız. En basit mantıkla ilerleyecek olursak ben söylediğim bir sözle birisinin motivasyonunu kırabilirim, istediğim şeyleri yaptırtabilirim, onu mutlu edebilirim ve gün içerisindeki tavırlarını değiştirebilirim. Ne kadar bir insan irade sahibi ve güçlü birisi olsa bile bu onun hiç etkilenmeyeceği anlamına gelmez. Çok etkilenir, az etkilenir ama hiç etkilenmemek diye bir şey yoktur. İşte burada anlıyoruz ki ne kadar ayrı gözükse bile aslında insanların iradeleri birbirlerine bağlantılıdır. “Inception” filminde de bunu görürüz. Karakterler hep başka karakterleri uykusunda rüyalarına girerek onlara fikir aşılamaya çalışırlar ve böylece bir şeyleri çözmeye çalışırlar. İnsanları manipüle ederek onların uyanıkken yapacaklarını etkilemeye çalışırlar. Fakat bir yerden sonra da fark ederiz ki rüyanın içerisinde başka bir rüyaya girmişlerdir. İşte orada da gerçeklik problemimiz baş gösterir. Filmde aslında bize irademizin başkalarına bağlı olduğunu ve gerçekliği basitçe sorgulamamız amaçlanır. Sahi gerçeklik nedir? Sanal gerçeklik gözlüğünü kullandığımız zaman da bir gerçekliğin içerisine gireriz. Her ne kadar sanal olsa bile adı üstünde orası da bir gerçekliktir.
Filmde de bunu yakından gözlemleriz ve artık ne rüya ne gerçek onun ayırdına varamayız. O zaman buradan birçok farklı gerçekliğin olduğunu varsayabiliriz. Öyle olunca da herkesin gerçekliği kendinedir diyerek de işin içerisinden sıyrılabiliriz çünkü senarist ve yönetmen Christoper Nolan da böyle yapmış. Muhtemelen şöyle düşünmüştür; ana karakter artık kendine bir gerçeklik seçmeli, bunu da daha fazla sorgulamadan devam etmeli. Gerçekten de ana karakter Cobb, kendisine yakışan bir gerçekliği seçerek, bunun bir illüzyon olduğunu kafasından çıkararak hayatına başka bir başlangıç yapıyor. Böylece biz de küçük bir beyin fırtınasına girmiş insanlar olarak şöyle bir sonuç çıkartırız: Gerçeklik aslında sahte değildir çünkü adı üstünde gerçekliktir ancak başka insanlarda tezahür etmesi farklılık gösterir.
Böylece insanlar için de gerçeklik sanki yokmuşçasına algılanır ki durum öyle değildir. Tıpkı zaman gibi gerçeklik de görecelidir.