
Yaşamak… Bu hayatta kendini kaptırabileceğin en güzel şey sanırım. Kim ne der diye düşünmeksizin, tepkileri bir kenara bırakarak sadece yaşamak. O anı durdurmak ve adeta son saniyelerinmiş gibi keyfini çıkarmak. Nedir umursamadan karar verebilmek hiç düşündünüz mü? Peki, bu kadar çok dış etken varken kendine karşı olan sorumluluklarını ve arzularını aynı anda hayata geçirmek? Başına kötü bir şey gelmeden önce de bugünün kıymetini bilmek? Evet, çoğu zaman koşuşturmacanın ve anlık heyecanların büyüsüne kapılıp kaybediyoruz kendimizi. Yarınımız, geleceğim pamuklara sarılıymış gibi kaygı gütmeden ve sözde “anda kalarak” kaçırıyoruz onlarca değerli fırsatı, belki de zamanı. Bazen sadece oturup düşünmek gerekiyormuş bunu artık çok daha iyi anlıyorum. Birkaç saatliğine dahi olsa duraksamak, bunca sabırsızlığın içerisinde beklemeyi yeniden öğrenmek ve tatmak…
Kendine verdiğin sözleri tutmak, kalbinin sesini dinlemek ve eskiye nazaran çok daha sağlam adımlar atmak için… Büyüdüğünü böyle anlıyor insan. Çizgi filmlerin ona çok daha cazip geldiği dönemlerde ekran başında olmayı kovalamayı bırakınca ya da gözünde büyüttüğü olaylardan daha gerçek şeylerle karşı karşıya kalınca anlıyor. Bazen durup düşünüyorum, küçükken heyecanla beklediğim kadar matah bir şey miymiş büyümek, hayata atılmak? Karşıma çıkan onlarca farklı yol ve insan henüz hikâyemde yer edinmemişken, kafamda kurduğum ve gerçekliğine gözüm kapalı inandığım, içimdeki ufak çocuğun bekleyip rüyalarına karışan serüvenlerden çok daha farklıymış gerçek dünya. Her şeye rağmen, bunca ters köşe ve kafa karışıklığına, iyi ki diyorum çünkü yaşamak tozpembe bir evrende olmak ve bulutlarda süzülmek değildir. Hayat seni her zaman rüzgârın estiği yöne doğru itmez. Dinlediğiniz şarkıların sundukları karşınıza çıkmaz ve hayali kurulan dakikalar insanı doğru zamanda bulmaz. Nazım Hikmet’in de dediği gibi: “Yaşamak şakaya gelmez!” Yaşamın dışında ve ötesinde kalmaktan kaçınmalıdır insan. Doruklarında gezinmelidir bazen tüm duyguların, hazırlıklı olmalıdır. Çünkü nasıl benim başıma gelir, dediği hikâyeler ona uyarlanıverir fark dahi ettirilmeden. Kurduğu tüm cümleler anlamsızlaşır, başıboş gezenlerden biri olmaktan korkar, insanların doğruları karşısında kendi doğrusunu savunur ve işte o an yankılanır zihninin köşelerinde “Yaşamak şakaya gelmez!”
Bu yaşıma dek karşıma çıkan her şeye rağmen şu an olduğum kişiden ve geçmişimden bir an dahi olsun vazgeçmemek sanırım geçmişe dönme hakkım olsa dahi yine de kabul edeceğim tek şey olurdu. Biliyorum şu an yalnızca anılarımda barınan kişiler ve olaylar bütünü, her daim benim verdiğim kararlar sonucunda çıkmadı karşıma, sonuçta hayat tesadüfleri sever. Yaşamak nedirden girip, hayatımıza dokunan her şeyin bizi oluşturduğu gerçeğinden çıkmak benim için de planlanmış bir yazının sonucu değil fakat biraz daha geniş bir perspektiften baktığımız zaman, aslında bu başlıkların birbirinden zannettiğimiz kadar uzak olmadığını görebiliyoruz. Unutmayın, insanlar sizin gördüğünüz ya da sandığınız kadar değildir. Hayat her daim planladığınız gibi gitmez. Hayaller hep gerçek olmaz ve bazen gerçekler bir hayalin bize sunduğu heyecanı taşıyamayabilir. Fakat hayatın içerisindeki tüm iyi ve kötülere rağmen yaşamak ve iliklerine kadar hissetmek güzeldir. Korkmamak güzeldir, belirsizlikte kalmayıp merakına yenik düşmek güzeldir bazen. Zaten ne demiştim yazımın başında? Yaşamak, bu hayatta yapılabilecek, kendini kimi zaman kaptırabileceğin en doğru şeydir.
“Fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz/ Belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu.”