DenemeSayı 21

İnsan Okudukça İnsandır

Fatma Rana ÇELİK | RİZE Sosyal Bilimler Lisesi, 11-C

Okur olmak ve okuryazar olmak arasında fark vardır. Okumayı bilen herkes birer okurdur. Burada bahsedilen okuma harfleri bir araya getirip kelimeleri ve daha sonra cümleleri algılamaktır. Okuryazarlık ise bu harflerle oluşmuş kelimeleri ve onlarla oluşmuş cümleleri algılamak, anlamlandırmak ve yorumlayabilme becerisidir. Bu beceri geliştirilebilir. Günlük hayatımızda okuduğumuz romanlar, hikâyeler ve şiirler ile bilmeden de olsa geliştiriyoruz kendimizi. Ben kendimi gelişmekte olan bir okuryazar olarak görüyorum. Her gün okuduğum metinler ile bir basamak daha yukarı çıkıyorum. Bunun bir sonu var mı veya ne zaman bana yeterli gelecek bu gelişme bilemiyorum ama gelişme üzerine yaşadığım bu serüven şuan oldukça heyecanlı ve eğlenceli. Galiba içten içe bitmesini istemiyorum.

Açıkçası şu anda eğitim sistemi kaynaklı olarak düşünmeye çok önem verilmediğini düşünüyorum. Daha da kötüsü ise ezbere dayalı bu sistem sebebiyle ortaöğretimde verilen bilgileri kullanma yollarını öğretme geri planda kalıyor. Bunun okullardan çok sistem ile alakalı olduğunu düşünüyorum. Öğretmenler de doğal olarak sistemin gerektirdiği gibi işliyorlar derslerini. Elbette bizlere bu ortamı sağlamaya çalışan öğretmenlerimiz de var ve en çok da onların derslerinde zevk alıyorum. Herkesin kendi fikrini ortaya atıp, düşünce alışverişleri yaptığımız o derslerin tadı gerçekten bir başka. Benim için lise tam olarak bu ortamın sağlandığı yerdir. Her ne kadar şu an olduğum liseli beni çoğu yönden tatmin etmese de, o anlarda aslında kendimde gördüğümden veya olduğumu sandığımdan fazlası hissediyorum. Şu anda bu konuyu kökten ancak sistemin başındakiler çözebilir elbette ama bu demek değildir ki bizler hiçbir şey yapamayız. Öğretmenler kadar öğrenciler de çaba sarf etmelidirler. Öğretmenlerin kurduğu düşünce ortamından olabildiğince faydalanıp bunun devam etmesini sağlamalıdırlar. Bu sayede ezber üzerine olan bu monoton okul sisteminden sıyrılıp derslerden zevk almaya başlayabiliriz. Düşünmeyi öğrendikçe fikirlerimiz artacak ve daha çok bilmek, öğrenmek, tartışmak isteyeceğiz. Burada gerçek bir engel olarak sadece kişinin kendisini görüyorum.

Kendimi kişilik kumaşının dokunduğu tezgâhtan geçmiş olarak değil de geçmekte olarak nitelendirirdim. Daha 17 yaşında olmama rağmen hatırı sayılır yerler gezip görmüş belki de yüzlerce kalın ince kitap okumuşumdur. Yine de hâlâ yeterli bulmuyorum kendimi. Daha bilmediğim onlarca bilgi, gitmediğim onlarca yer ve okumadığım yüzlerce kitap var, bu yüzden kendime ‘olmuş’ demek zor geliyor. Ama soru soran ve aydınlığı arayan bir insan olduğumu düşünmek istiyorum. Her ne kadar bazen hayat zor ve yorucu gelse de içinde merak edilecek çok şey var. Benim için okuma merak edilen o şeyleri öğrenmektir. Başka dünyaları, hayatları bilmek ders çıkarmaktır. Keşke okulda kişilik kumaşı tam olarak dokunulur diyebilseydim. Bana göre kişi bunu daha çok kendi yöntemi ve şekliyle yapabilir ancak. Bu demek değildir ki okul bunda hiç etkili olmaz. Elbette olur fakat bu etki bir yere kadardır ve birine olmuş demek için yeterli değildir. Bunun kişinin kendi seçtiği yolda olacağını düşünüyorum ve bende bu yoldan ilerliyorum. Umarım bir gün ben de ‘oldum’ diyebilecek biri olurum.

Edebiyat türleri arasında roman kesinlikle okumak için en zevkli türlerden biridir. Benim gözümde roman bir kaçış yoludur. Gerçeklikten ve imkânsızlıklardan bir kaçış. Belki asla olmayacağım bir yerde olma, olamayacağım bir karaktere sahip olma ve ulaşamayacağım başarılara ulaşma imkânıdır. Romanı okurken karakterler ile empati yapar ve onları sever veya sevmeyiz. Onlar için mutlu olur, sinirlenir, ağlarız hatta onları diğer karakterlerden koruruz. Onlar sayesinde öğreniriz sevmeyi, sevilmeyi. Bazen bakarız bir karaktere hayran oluruz sevilmesine, sevmesine. Benim de bunu hissettiğim bir romanım var. Daha öncesinde duymuş olmama rağmen almadığım, daha sonra romanı okuyan birinin resmine denk gelip almış olduğum bu roman, resimde ifade edilen çaresiz aşkı biraz fazla güzel ve gerçekçi olarak yansıtıyordu. Okuyup bitirdikten sonra ayrılıkların bile anlamlı olduğunu düşündürdü bana, onca engele göğüs germelerine rağmen izin vermemişti belki insanlar ve hayat onlara ama onlar hala birbirlerini seviyorlardı, özellikle ayrılırken. Şimdi anlatınca bile aynı hisleri hissettim. Çaresiz ama gerçek aşk bu işte dedirtti bana bu kitap.

Şiir yakın zamana kadar pek yakın olduğum ve sevdiğim bir tür değildi. Belki doğru şiirlere denk gelmemiştim belki doğru şairlere, bilemiyorum. Bundan bir yıl önce ki doğum günümde en yakın dostum bana hediye olarak şiir kitabı almıştı. Kendisi şiir okumayı ve onları sevdikleri ile paylaşmayı seven bir insandır. Bana hediyesini verdikten sonra kitabı inceliyordum ki altı çizili satırlar gözüme çarptı bana bu satırları okurken beni düşündüğünü söyledi. Kitaptaki şiirde en güzel satırlar çiziliydi. O an hissettiklerimi anlatmak zor biraz, özel hissetmiştim. Kitabın her sayfasında ayrıca yazdığı küçük notlar vardı. Böyle başladı benim şiir serüvenim. Arkadaşımla o günden sonra şiir okuduk beraber. Birbirimize hediye notlar verdik, içinde şiirler olan. Bu yüzden galiba metinde bahsettikleri paylaşma isteğini çok net anlıyorum. İnsan okudukça kendini buluyor ve paylaştıkça anlamı artıyor şiirlerin.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu