
Nerde şimdi hem psikolojik, hem tarihsel, hem de sosyolojik içerik barındırıp okuyanının ufkunu genişleten kitaplar. Kaldı mı öyleleri? Kalmaz olur mu hiç. Roman duymasın çok alınır. Bugün belki de birçok okuldan daha iyi bir okuldur romanlar. Çok yönlü ufkunuzu açarlar tanımlamasını duyduğumuz an aslında ne kadar mühim olduğunu anlamamız gerekir. Güneşin ufuk çizgisine olan hayranlığı misali romanlara benliğimizi bulamak ruhumuza edindirdiğimiz en büyük temizlik olacaktır. Romanlar yazarın engin dünyasında yazarın izni dâhilinde dolaşabildiğimiz yapıtlardır. Ne olur bir yazarın dünyasından dediğinizi duymak istemediğim için şöyle devam etmek lazım, eğer biz kendi kendimizi eğitecek kadar becerikli değilsek o halde bu işi engin dünyalara sahip insanlara bırakmak yanlış olmaz. Yazarın dünyasından belki bazılarımıza hiç bir şey çıkmaz lakin o dünya olmadan hepimizin başına istemediğimiz bazı musibetler gelebilir.
Romanları başından beri eğitimle bağdaştırmamız sebepsiz değildir. Ruhumuzun okuludur romanlar. Bir çiçeğe en fazla ne kadar anlam yükleyebilirsiniz veyahut bir bakışa. Bir, iki, üç… Daha da fazlası olmaz sanırım. Aslında olur ama romansız olmaz. Roman okumayı sadece dilimizin kelimeleri söylemesi kulağımızın da bu kelimeleri duymasından ayıran sürekli bir düşündürme devinimi içinde olmasıdır. Kaç tane hayatımız var ki deneme yanılma yapıp doğruyu bulalım, doğruyu kovalayıp yanlışı iyice ayırt edelim. Lakin bir roman böyle değildir. Binlerce hayatı vardır bize tecrübe etme fırsatı tanıyan. Binlerce kişi tanırız binlerce hayatın içine girip üçüncü karakteri de biz oluruz bu hayatların. Kulağa sihir gibi gelmiyor mu sizce de?
Ömrümüzden sadece bir iki saat -belki o kadar da değil- verip bir ömre bedel hayat bilgisi, tecrübe, bakış açısına sahip olabileceğiz. Deseler katıla katıla güleriz. Ama bu sihir gerçek insanlar olarak biz buna roman diyoruz.
Her roman yeni bir dünyadır lafını bu kadar sık duymamızın sebebi de budur işte. Bir nevi bedavadan hayatların içine girip ruhumuza yakışacak her bir şeyi çekip almak bu hikâyelerden. En çok ne yakışır bir ruha? Hepimiz incelikte hemfikirizdir sanıyorum. Ruhu inceltmek kısır döngü arasında sıkışıp kalmış bir bedende imkânsızdır neredeyse farklı durumlar görmeli, tanık olmalı, şahit olmalı. Ruh barındırdığı kirliliği Victor Hugo’nun “Sefiller”inde atar. Hayatta nasıl bir kişi olmamalıyız dersini, “Felatun Bey ve Rakım Efendi”deki Felatun Bey’den öğrenir en iyi biçimde. Kendi kendine incelmez ruh böylesi canlı tecrübeleri sağlayacak yapıtlar lazımdır. Romanlar bu yüzden değerlidir. Bireyler romansız yetişirse oluşacak toplumdan ne incelik beklemeli ne de ileriye taşıyacak zihin yapısı. Hele empati kurma becerisi insan olsaydı o zaman müzelerde saklamamız lazım gelirdi. Roman okumak basit bir iş değildir. Çünkü basit bir iş size her yapışınızda bir ömre bedel öğretiler katamaz. Ne yapmalı bu yüzden, romanlara sarılmalı. Ne demişler, bana dostunu söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. O zaman benim dostum romanlardır dersek ne olur? Kazanabileceğimiz vasıfların sonu olmaz.