ÖyküSayı 22

Son Seans

Dilara YAZICI | RİZE Sosyal Bilimler Lisesi, 9-A

Yılın son giysisiz ayındayız, birazdan belki fırtına kopacaktı. Ama üşümüyorum, hissiz gibiyim, yaşam belirtim sadece nefes almak. En büyük duygu aşkı bile hissedemiyorum. Yine susmaya gidiyorum, bile bile beni hiç istemediğim bir yere götürüyorlar. Ellerine hiçbir şey geçmiyor, en basitinden babam benim için benimle birlikte yürüdüğünü söylese de yine iş ile ilgili telefonla konuşuyordu. Beni yargılandığı her şeyi kendisi yapmıyormuş gibi.

Önümdeki yokuşu çok yavaş çıkmaya başladım. Belki seansın zamanı geçer de içeri almazlardı beni, yanımda babam varken zordu gerçi bu. Akşam evde kıyamet kopar, yine benim yüzümden çıkan bir kavga için benim yüzüme bakılmazdı.

Ağır ağır, bakkalı, sokakta gezen sevgilileri, top oynayan çocukları izleye izleye o yokuşu çıkmaya başladım. Belki ben de onlardan olsaydım böyle eziyetler çekmezdim. Ama hayatımı düşünmek için geç kalmıştım. Bu saatten sonra bir fayda etmezdi.

Bir saniye bile geç kalmadan gelmiştik, babam gibi işine aşkla bağlı bir insan sırf benim için bir yerlere geç kalmazdı zaten. “Barkın sen içeri geç, ben bir telefon konuşması yapıp geleceğim”, gelmeyecek. Seans bitene kadar dışarıda bekleyecek ve anneme elimden geleni yaptım diyecek. Burada sevdiğim ikinci kişi olan Sercan abiye kafa selamı verdim, o da bana alışmıştı artık. Gülümsedi ve o da kafa selamı verdi. Yavaşça Meral Hanım’ın odasına doğru gittim. Odanın içerisi değişmişti. Kocaman bir masa, önünde duran küçük rahatsız edici iki sandalye, sanki hiç satış yapmamışta oda getirmiş kitaplığına koymuş gibi duran bir kütüphane dolusu Meral hanımcığımızın kitapları. Son olarak da teras. Kocaman, gereksiz, dünyada ki çoğu insan gibi bomboş bir teras.

Gülümsedi yine bana, artık bana gülümseyen tek kişiydi. Annem bile o günden sonra bana gülümsemiyordu. “Hoş geldin Barkın” cevap yok. “Gelirken yine zorluk yaşadın mı?” Hiçbir şey anlatmamama rağmen ailem yüzünden çoğu şeyi biliyordu. Geçen hafta gelirken yolda düştüğümü bile. “Bence bu hafta sohbet edebileceğiz, ne dersin?” senin gibi biriyle konuşmaktansa ölene kadar susmayı tercih ederdim demek vardı ama yine susmayı tercih ettim. Sahte gülücükler saçıp boş boş konuşacağıma ölünceye kadar susardım. “Hangi kitapları okudun bu hafta?” hiçbir şey okumadım diyemedim. Eski benle hiç alakam yoktu, suçlusu kimdi? Ben olmadığım kesin. “Benimle konuşmayarak eline bir şey geçmeyecek Barkın” konuşsam da bir şey geçmeyecek, kayıp sıfır. Meral hanıma böyle davranmak istemiyordum. O benimle en azından konuşmaya çalışıyordu. Ama bir türlü ona farklı davranamıyorum, elimde değil yapamıyorum. “Belki de bugün sana okuduğum bir kitaptan bahsetsem fena olmaz ne dersin?” sadece kafamı salladım ne de olsa bir süreliğine düşüncelerimden kurtulurdum. “Kitapta babası ölmüş, annesi ve bakıcısı ile kalan bir çocuk var. Kendisi memur ve hafta içleri işe gidip geliyor, bir gün her zaman gittiği tütüncü yerine başka bir taneyi tercih ediyor ve o gün tüm hayatını değiştirecek birini görüyor. Perdenin arkasından bir kadını. O kadın için bir dikiş kursuna kız kılığında gidip kadının kaldığı evi öğreniyor.” Kafam ile terası işaret ettim. Sıkıcı bir teras ama en azından açık hava.

Terasa çıktığımda devam etmesini ister gibi gözlerine baktım. Kız kılığına girmiş bir adamı merak etmiştim. Nerede kaldığını öğrenen adam bu sefer de kadının kaldığı eve kız kılığında gidiyor ve o kadına okuma yazma öğretiyor. Kadın ise ona nakış işlerini. Önümde duran küçük çay sehpasından bir kâğıt kalem alıp “sonu kötü mü bitiyor”, yazdım “Evet Barkın ama bazen sonu kötü biten şeyler güzel olur. Mesela eğer bu kitabın sonu kötü bitmese belki bu kadar güzel olmazdı değil mi?” Bilmem belki de Meral Hanım doğru söylüyordur ama bu hikâyeyi daha fazla dinleyip düşüncelerim arasında kaybolmak istemiyordum. “Daha fazla anlatmayın, lütfen.” Yeni kişiliğimi üstüme giydirdiklerinden beri sadece Meral Hanım’a karşı böyle olmuştum, hatta bazen ona abla bile derim, içimden tabii.

“Sen nasıl istersen Barkın, ben de zorlama yok bilirsin.” Sadece baktım ve sigaramı gösterdim bu bir nevi izin almaktı. “Peki iç ama sadece bir tane.” Teşekkür eder gibi kafamı salladım ve sigaram bitene kadar sadece boş sahili izledim. Gözlerim dalmıştı, ne düşündüğümü bile bilmiyordum, sadece dalmıştım. Gözüm, Meral Hanım’ın olduğu tarafa takıldı. Sanırım ben sigara içerken onun ne yaptığını merak etmiştim.

Meral Hanım’ın da gözleri dalmıştı, ruhu burada değil gibiydi. İçeri giderken bile beni fark etmedi. Kar yağıyordu, ben paltomu çıkarmasam bile onun üzerinde bir şey yoktu, üşürdü. Bundan dolayı içeriden bir pike aldım ve omuzlarına bıraktım. O an irkildi, gözlerinde yavaşça şaşkınlık yeşerdi. Onun yerinde olmayı şu an çok isterdim, duyguları hissetmeyi. “Barkın ben ne diyeceğimi bilemiyorum şu an.” Çok normaldi, yaklaşık bir yıl sonra ilk defa kendim dışında birini düşünmüştüm. Bir yıl sonra ilk defa tam olarak gülümseyecekken o an duyduğum şey ile dünyamın başıma yıkıldığını hissettim. “Akın ile olan olayları da belki kabul ederse- aklımdan geçenlerin özgürlüğe kavuşmasına izin verdim, onlarda beni konuşturarak özgür olmayı seçtiler- ben kardeşimi öldürmedim, o bu rezil hayattan gitmeyi seçti.” İlk ve orada olan son konuşmam oldu.

Kimseyi dinlemeden, kimseye bakmadan koşmaya başladım. Var gücümle nefes aldığımı bile unutarak koşmaya başladım. Kendi yarattığım sonsuzluğuma doğru.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu