
Zafer, neferin nişanıdır. Her zaferin ardında yüzlerce şehit, her şehidin bıraktığı yüzlerce aile ama tüm aileleri birleştiren tek bir ilke: vatan!
Bu vatanı vatan yapansa zulüm değil zaferdir. Bu şanlı millet şanı kadar kanıyla da yaşar, yaşatır. Son damlasına kadar toprağı besleyen nice yiğitlerin kanıyla kurtarılmış bu devletin muharebeler ve acılarla dolu tarihi koca bir destandır. İşte bu muharebelerden biriyse unutulmaya yüz tutan Kut’ül-Amâre zaferidir.
Yıllarca konuşulmayı, anlatılmayı, anılmayı ve saygı ile teşekkürü hak eden bu kutlu savaş, yalnızca Kut’un değil Türk milletinin azminin ve inancının da geçilemeyeceğinin kanıtıdır. 1 Dünya Savaşı’nda çaresiz ve bitap durumdaki yurdun dört bir yanında bombalar patlar, sürü halinde mermiler yağar, düşmanlar rezillik ve zulmün her türlüsüyle vatan topraklarına küstahça sahip olma uğruna girdikleri yarışta galibiyete oynarlarken Irak cephesinde İslam için silah kuşanan Mehmetçiğin mefkûresi zaferdi. Ölüm için savaşıp zafer için ölmekti. Albay Halil önderliğinde, Irak’ta ilerleyen İngiliz alaylarını durdurmaya yönelik atılan korkusuz adımın, o gözü pek General Townshend’ın teslim mektubuyla sonlandırdığı mücadeleydi. Yurdun diğer cephelerinde düşmana direnen o şanlı millete umut olan, bir askere üç asker düşmesine rağmen sebat ve inançla vücudunu kurşunlara yuva yapmayı göze alan, ancak kendi yuvasında, vatanında bir tek düşmanın varlığına bile göz yummayan neferlerin son nefesi olan, ölen, öldüren, kurtuluş için savaşan aziz milletin yokluk ve zorluk içinde kazandığı galibiyetti Kut’ül Amare. Paramparça olan vücutların üstüne çekilen bayrağın uğruna dökülen bunca kanın ve yaşın yücelttiği bin zaferden bir tanesiydi Kut’ül-Amare. Ecdadın korkusuz torununun kusursuz mücadelesi ve imanının örneğiydi Kut’ül-Amare. Düşmanın adi, Mehmetçiğin inancının ebedi olduğu bir direnişti Kut’ül-Amare. Vicdanı pek, şanı pek olan ümmetin zaferiydi Kut’ül-Amare. Türk’ün inanç ve ferasetinin, İngiliz varlığına ve gücüne vurduğu darbedeydi Kut’ül-Amare. Townshend’ın teslim olurken vermekle yükümlü olduğu kılıcını ve iki tabancasını, “Uzun zaman şan ve şerefle kullanılan bu silahlar yine sahibine aittir.” diyerek kabul etmeyen cömert bir komutanın emrindeki savaştı Kut’ü-Amare. Savaşmakta olduğu kadar merhamette ve ahlâkta da yegâne timsal olan Türk milletinin kutlu zaferi, kızgın güneşi esaretinde kavrulan Irak çöllerinde istikrar ve metanete örnek, Türk milletine umut ve bizlerin öğrenip öğretmekte borçlu olduğu Çanakkale’deki direnişe eş ve kardeştir
Nihai bir teşekkür gerekiyor vatan için bedenini mermiye siper eden cömert neferlere, önderliğiyle savaşta yeis ile ölümü değil son nefes ile ölümsüzlüğü kazandıran Albay Halil Kut’a ve gönlünden imanı esirgemeyen, Hakk’tan gelen kararla asrın kurduğu düzeni bozan ulu Türk milletine!