ÖyküSayı 23

Kara Memiş’in Dönüşü*

Şevval Nur BÜLBÜL | KIRIKKALE Atatürk Anadolu Lisesi, 9-F

Kara Memiş, oğlu Turgut Reis’le birlikte adadaki cenge katılır, vuruşurlar. Kâfirleri kılıçtan geçirirler. Türk denizcilerine zulüm yapılan adayı Türk topraklarına katarlar.

Ardından memleketleri Edremit’e doğru yola çıkarlar. Turgut Reis’in cenge gittiğini bilen ahali, limanda Turgut Reis’i ve yanındaki leventleri heyecanla bekler. Kalabalıktan bir ses “Gemi geliyor! Gemi geliyor!” diye bağırır. Gemi kıyıya yaklaşarak durur. Gemiden sırasıyla leventler, Turgut Reis ve en son Kara Memiş iner. İlk başta ahali Kara Memiş’in gemiden indiğini fark etmez bile. Onu eskiden çok iyi tanıyanlar kırk yıldır göremedikleri hatta öldüğünü düşündükleri Kara Memiş’i tanıyamaz olmuştur. Ancak onun cengâverliği, merhameti, kâfiri dize getirişi halk arasında efsane gibi anlatılmaktaydı. Çocuklar, gençler onu görmeseler bile çok sevmektedirler, onun gibi bir kahraman olmak istemektedirler. Kara Memiş’in öldüğüne sadece eşi inanmaz, bir umutla yolunu gözleyip durmaktadır. Ahali leventleri büyük bir coşku ve tekbirlerle karşılar, yaralı olanlarla hemen ilgilenirler. Turgut Reis, avuç içleri kalabalığa dönük olarak iki kolunu havaya kaldırır, “Size bir muştum daha var!” der.

Bir anda her yeri sessizlik kaplar, herkes Turgut Reis’in ağzından çıkacak sözlere dikkat kesilir. Turgut Reis, gür bir sesle “Cenk için Akdeniz’in uzak ve küçük adalarından birine çıktığımızda hiç ummadığım ama umudumu da kesmediğim babamı buldum. Çok şükür!” Ahali etrafa bakındı, sesler yükselmeye başladı: “Babası mı? Kara Memiş mi? Nerede?” Turgut Reis, tekrar elini havaya kaldırdı, yine ortalık sessizleşti, herkes şaşkın şaşkın ona baktı. Yanında beli iki büklüm olmuş, saç sakal birbirine karışmış babasını gururla gösterdi. Herkes baştan ayağı Kara Memiş’i süzmeye başladı. Kalabalığın içinden “Biliyordum ölmediğini, bir gün geleceğini biliyordum!” diye bir ses yükseldi. Evet, bu ses umudunu hiç yitirmeyen Kara Memiş’in eşi Tomris Hatun’un sesiydi. Kara Memiş, kendinden beklenmeyecek bir çeviklikle kırk yıl öncesine gitmiş gibi koşarak Tomris Hatun’a “Yüzün gözümün önünden hiç gitmedi hatun, sana ve Turgut’uma kavuşabilmenin umuduyla yaşadım hep.” diyerek sarıldı, gözyaşlarını tutamadılar. Kalabalık tekrar coştu, “Hoş geldin Kara Memiş! Hoş geldin reis?” diyerek elini öpmeye çalıştılar.

Turgut Reis, ahaliden müsaade isteyerek babası ve annesiyle oradan ayrıldı. Eve girdiklerinde onları, Turgut Reis’in eşi Gökçe Hatun ile iki çocuğu karşıladı. Gökçe Hatun ve çocuklar dedelerini ilk defa görmenin heyecanıyla ne yapacaklarını şaşırdılar. Ellerini öperken kendilerini tanıtmaya başladılar, Turgut Reis’in annesine benzeyen kızı “Benim adım Gülden, bu da ağabeyim Kemal!” der. Kemal’in nutku tutulmuştu, ne diyeceğini bilememişti. Bir taraftan dedesini ilk defa görmenin heyecanıyla ona sarılırken bir taraftan elini tekrar tekrar öpüyordu.
Gökçe Hatun, yemeğin hazır olduğunu söyleyerek sofraya otururlar. Tomris Hatun kırk yılın acısını çıkarırcasına gözlerini Kara Memiş’ten alamaz. Geç saatlere kadar sohbete devam ederler. Neden sonra uykuya dalarlar.
Sabah uyandıklarında Tomris Hatun yanında Kara Memiş’i göremez, aklına türlü korkular getirerek yataktan fırlar. Telaşla oturma odasına girer. Bir de ne görsün! Kara Memiş torunlarıyla oynuyor, Tomris Hatun’un yüreğine su serpilir. Arkasından Gökçe Hatun belirir, “Uyandın mı ana, ben de seni kaldırmaya geliyordum.” diyerek içeri kahvaltıya geçerler.

Herkes Kara Memiş’in kendisini toparlamasını beklerken o, meraklı gözlerle bakan torunlarına cenk hikâyelerini anlatmaya başlamıştır bile.

*Bu hikâye, Ömer Seyfettin’in “Forsa” adlı hikâyesinin devamı olarak kaleme alınmıştır. Okuyucuların önce Forsa’yı okuması tavsiye edilir.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu