KitaplıkSayı 22

“Kan Davası” Romanında Eğitim ve Öğretmen Sorunu

Selinay MAMAT | RİZE Sosyal Bilimler Lisesi, 12-C

Kan davası kız kaçırma, aşiret kavgaları, toprak kavgaları gibi ekonomik, sosyal ve ahlaki sebeplerden doğan, yeri geldiğinde birkaç nesli yok eden bir davadır. Reşat Nuri Güntekin de romanında bu sorunu ve bu sorunun çözümünü ele almıştır. Kan davası insanı temel alır. Bu kavgaların başlamasına ne sebep olursa olsun bunun temelinde “insan” vardır. İnsani değerler unutulmadığı takdirde bu davalardan kurtulmak mümkündür. Bu da ancak ruh ve zihniyeti değiştirmeyi ele alan eğitim sistemi ile sağlanır. “Kan Davası” romanı da bu görüşleri ele alır.

Burada romanı köy öğretmeni olan Ömer’in gözünden okumaktayız. Ömer yazarın diğer karakterlerinden farklı olarak ruh ve zihniyeti değiştirmeden yenilik yapılamayacağını, inkılabın bir günde olamayacağını görmüştür.

Yukarı Sazan köyünde ortaya çıkan bir salgın hastalık sebebiyle başka bir kasabanın doktorunu almaya gelen Ömer, doktorun hasta olmasına dikkate almayarak doktoru kendi kendisine ameliyat ettirir. Doktor iyileştikten sonra Ömer’i iyice merak eder ve onu yakından tanımak ister. Ömer de bunun üzerine hayat hikâyesini anlatmaya başlar.

1. Dünya Savaşında geri çekilen bir askeri birliğin peşinde sürüklediği çocuklar arasında Ömer de bulunmaktadır. Şehre kadar devam eden yürüyüşün sonunda çocuklar devlet korumasına verilir. Öğretmen okulunda büyüyen Ömer, mezun olduktan sonra Manisa’nın bir köyünde öğretmenliğe başladığı zamanlarda Kurtuluş Savaşının çıkmasıyla orduya katılır.

Milli Mücadele’den sonra Ömer, Bozova istasyonunda kimsesiz bir kız çocuğuyla tanışır ve onunla birlikte bayram eğlencelerine katılır. Adını bile bilmediği bir kız çocuğunu unutamaz ve her Bozova’dan geçişte onu arar.

Kızı aramak için yine Bozova’ya gelen Ömer orada eski bir arkadaşı olan mühendis Murat Bey’i ve onun arkadaşı Ferhat’ı görür. Bu kasabada kaldığı sıralarda bir kan davasının duruşmasına rastlar. Bu duruşmada Ömer, Yukarı Sazan köyünün sanıklarının çocuk yaşta olduğunu görünce iyice meraklanır ve Yukarı Sazan köyünü tanımak ister. Aşağı Sazan köyünde meydana gelen bir soygun ona harika bir fırsat sunar. Aşağı Sazan halkı, soyguncularla birlikte bütün Yukarı Sazan’ın yok edilmesinden bahseder. Ömer daha fazla karışıklık çıkmasını istemediğinden soyguncuları kendi yakalamak üzere bir grup insanla beraber soyguncuları aramaya başlar. Soyguncuları mağarada kıstıran Ömer, soyguncuların en büyüğü on beş yaşındaki Müslim olan on üç Yukarı Sazanlı çocuk olduğunu öğrenir.

Köylüler, meselenin nasıl halledileceğini düşünürken, Ömer, çocukların kendisine bırakılması şartıyla Yukarı Sazan köyünün öğretmenliğine talip olur. Beraberinde çocuklar, Murat Bey ve Ferhat ile Yukarı Sazan köyüne çıkar. Köy halkı Ömer’e ajan gözüyle bakarlar ve kendilerinin reddetmiş oldukları çocukların köye geri getirilmesinden rahatsız olurlar. Ancak Ömer, bu duruma aldırış etmez. Kendi çocuklarıyla beraber köyün diğer çocuklarını da terbiye etmeye, iki köy arasındaki anlaşmazlığı ortadan kaldırmaya çalışır. Bunun doğrultusunda güzel bir okul ortaya çıkarır ve köyün reddettiği soyguncu çocukları eğitir ve onları köy halkına sevdirmeye başlar.

Ömer’in bu çabası Murat Bey’in propagandalarıyla Yukarı Sazan köyünü İstanbul gazetelerine konu eder. Oraya her taraftan yardım gelmeye başlar. Ne kadar köy ve çocuklar kurtulmuş olsa da Yukarı Sazan ve Aşağı Sazan arasındaki anlaşmazlık sürmektedir. Bir heyetin köyü ziyareti esnasında, yeni bir kız kaçırma olayı meydana gelir ve bu iki köy arasındaki kini alevlendirir. Ancak Aşağı Sazan’ın uğradığı sel felaketi olayların akışını birdenbire değiştirir. Bu duruma Yukarı Sazanlılar çok sevinir. Yanında birkaç kişiyle birlikte Aşağı Sazan’a inen Ömer’in yardımlarıyla Aşağı Sazan kurtarılır. Bu olay esnasında her iki köy de ölü vermiştir. Ölüm pahasına da olsa iki köy arasındaki sınır nihayet açılmış, iki köy, bu sefer ölülerini paylaşamadıkları çocukları Ömer’in teklifiyle aynı mezara koyarlar. Bununla birlikte aralarındaki kan davasını da bir daha ortaya çıkmaması üzerine gömerler.

Romanın özetinden de anlaşılacağı üzere Ömer’i Yukarı Sazan köyünde öğretmenliğe iten en önemli sebep çocuktur. Kimsesiz, devletin el uzatmadığı, belki de onda kendini gördüğü, ancak bir insanın istediği takdirde kurtarabileceği çocuk… Ömer bunu Bozova istasyonunda bir kız çocuğuna kısa süre de olsa babalık ederken, mahkemede savcının idamını istediği bir avuç çocuğu izlerken hissetmiştir. Ömer, kendi hallerine bırakıldıkları takdirde toplumda kabul görmeyen bir varlık haline gelebilecek çocukların ve gençlerin kurtarılmasından başka önemli bir mesele olmadığını anlar.

Romanda Ömer’in dava arkadaşı sayılabilecek biri vardır: Mühendis Murad Bey. Kendisi ne kadar köye yerleşmemiş olsa da uzun yıllar devlet görevlerinde kazandığı tecrübelerle Ömer’e daima destek olur. Birkaç gün için gittiği Yukarı Sazan’da köyün karışık yapısına, devletin köye ve köylüye bakış tarzına doğru teşhisler koyar.

“- Fakat burnumuzun dibindeki bu zavallı dağı ondan daha iyi tanıyor muyuz? Hayır Ömer. Bütün gün onun için konuşulan horozca lakırdıları işittik. Yıldızlardan ara sıra göktaşları dökülüyor ya dünyamıza… Bu dağ üzerine bildiklerimiz de o döküntüler üzerine bildiklerimizden farklı değil… Bozova mahkemesine dökülenler gibi… Bu gece dökülen çocuklar gibi…” (s. 84).

“Ne güzel! Artık silah ve kapıyı ne yapacaksın? Ayaklarını uzat ve keyfine bak… Fakat bunları söyleyenler kendileri himmete muhtaç dedelerdi. Düşündükleri yalan yanlış, yarım yamalak tedbirlerle bu işi başaramadılar; yaptıklarının pek çoğunu fena yaptılar, yanlış yaptılar; eksik yaptılar. Aşağı ve Yukarı Sazanlılarda küçük itimatsızlıkların, küçük kinler ve hırsların birikintilerinden zehir dolu yataklar meydana geldi. Zaman zaman Sazanlardan geçen miyasma cezirleri onun eseridir. Adaletin eksik olması, rastgele olması onun hiç olmamasından daha korkunç ve daha tehlikelidir Ömer…” (s. 212).

Bu görüşler, sadece Ömer’in mücadele edeceği sosyal çevreyi ve zihniyeti ortaya çıkarmaz. Aynı zamanda ülke meseleleri karşısında devleti ve aydını vicdan muhasebesine çeker. İşte Ömer sosyal ve kültürel yapısı, devlet-vatandaş ilişkisi böyle olan bir köyde öğretmenlik yapacaktır.

Ömer kendi çocukları ve diğer çocukları eğitirken kendine ait fikirleri uygular. İlk adım olarak çocuklara bilgiden ziyade ruh eğitimi vermiş, onları anormal davranışlarından uzaklaştırmıştır. Aynı zamanda Ömer köylü ile de arasını iyi tutmaya, onlara güven, adalet, şefkat, sevgi gibi duygularla yaklaşır, aynı metodu çocuklara da uygular. Nitekim bu bir zaman sonra işe yarar. Başta ona şüpheli gözüyle bakan halk onu sevmeye ve çocuklara sahip çıkmada adeta bir yarış haline girerler.

Ömer’in köydeki ilk başarısı budur. Çocuklarında, ölüm karşısında bile kahramanlığa eş bir fedakârlık duygusu uyandırmıştır. Onlar sadece birer insan olmamış, hatta düşmanları için kendilerini feda etmişlerdir. Sel baskınında Aşağı Sazanları kurtaran kişiler arasında Müslim ve Çöme de vardır ve dinamitleri patlatırken ölmüşlerdir.

Fettah’ın ağzıyla “canı hiçbir şeyi çekmeyen”, o zamana kadar devlet eli dokunmamış “garip Yukarı Sazanlının” içinde insanca yaşama arzusu doğar ve devlete küskün bu “garip Yukarı Sazanlı”, Ömer’in şahsında devletle barışır. Genç öğretmenin köyde başardığı en önemli inkılap budur.

Ömer’in köyde çıkan bir salgın hastalık üzerine Toygar kasabasının gen doktoruna söylediklerine tekrardan bakalım. İdeal uğruna Anadolu’ya geldiği için hayatının mahvolacağına inanan doktora Ömer’in cevabı şuydu:

“- Bir ideal içinse pişman olmak niçin, ağlamak niçin?” (s. 7)

“- Değil mi ki insanlık, ideal gibi kelimeleri bir kere ağzına almağa cesaret ettin, demek ki bunun bir oyun, bir maskaralık olmadığını kendine ispata mecbursun…” (s. 9)

Bir davanın, bir idealin adamı olmak ve bu davayı, bu ideali her meslekten ziyade öğretmenlikte bulmak, adım adım yaşamak ve gerçekleştirmek işte budur. Ömer dava adamı öğretmen tipinin romanlaştırılmış bir kahramanıdır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu