Gezi YazısıSayı 21

İstanbul ve Edebiyat

Gül Sema YILMAZ | RİZE Sosyal Bilimler Lisesi, 2023 Mezunu

Başlamak… Geçmişi ardında bırakıp yeni bir hayata başlamak… Bir kitabı okumaya başlar gibi yeni bir hayata başladım. Bir şeye başlamak, ilk adımı atmak kadar zor bir şey yok sanırım. Küçük kasabamdan ayrılıp kocaman bir şehrin içinde şimdi yeni bir sayfa açıyorum hayatımın nemli taraflarına. Farklı insanlar, koşuşturmacalar ve içinde binbir türlü hikâye barındıran bu şehir. Her köşesinde bir yazarla karşılaştığım ve her defasında kulaklarını çınlattığım şairler… Daha ne isteyebilirim ki. Hele Boğaz’dan geçerken bir isim geliyor aklıma hemen. Onu anmazsam haksızlık olur diye düşünüyorum. Şu sözü hep kulaklarımdadır. “Geçen gün Boğaz’dayım. Âşık olduğum, yalnız gezdiğim günleri düşündüm. Ve kendi kendime ‘Yarabbim dedim, acaba genç bir âşık bir gün buralarda tıpkı benim on, on beş sene evvelki halimde dolaşırken benden bir mısra okuyacak mı?’ Ebediyet işte bu! Eğer böyle bir şey olursa vallahi mezarımda dönerim.” İşte tam böyle oluyorum Boğaz’dan her geçtiğimde. Bir mısrayla yâd ediyorum edebiyatımızın ustası Tanpınar’ı. Bu şehir bana sadece bir şehir olarak değil bir anlam gibi geliyor. Her sokağın başında bekleyen kedileri, kitap kokan sahafları, hırçın dalgaları, martılarının çığlıklı serzenişleri ve bu şehri bize hissettiren yazar ve şairleri… Bunlar birleşince ortaya İstanbul çıkıyor. Sanırım İstanbul bana her şeyden önce edebiyatı hatırlatıyor. Sadece benim için değil elbette. Çoğu yazar için ilham kaynağı olmuştur İstanbul. Tarihiyle, sokaklarıyla, yapılarıyla, manzarasıyla insanı adeta içine çekmiştir.

Edebiyatımızın önemli isimlerinden, İstanbul Şairi olarak anılan Yahya Kemal, “Sana dün bir tepeden baktım Aziz İstanbul” diyerek adeta İstanbul’u manzaralaştıran isim olmuş, İstanbul’un şiir dünyamıza girmesini sağlamıştır. İstanbul en çok da Tanpınar’ı etkilemiştir. Fakat o tiyatrodaki bir seyirci olmaktan çıkıp sahnede olmayı amaç edinmiştir kendine. Çünkü İstanbul, Ahmet Hamdi Tanpınar’a göre bir “mesele”dir. İstanbul’u anlamadan kişinin kendini anlamayacağı görüşündedir. Ona göre İstanbul insanın kendini, kim’liğini aradığı bir şehir olmalıdır. Özellikle “Huzur” romanında bu arayışı görebiliriz. Her ne kadar romanda Mümtaz ve Nuran’ın aşkı ön planda olsa da “Huzur” bir aşk romanından ziyade bir İstanbul romanıdır. İstanbul adeta bir roman kahramanı gibi anlatılmıştır. İstanbul’dan bahsetmişken Abdülhak Şinasi Hisar’a değinmeden edemeyiz elbette. Hisar için İstanbul sadece bir şehir değil adeta medeniyettir. Hisar yaşadığı dönemi sevmeyen, belli bir dönem yaşanmış ve maalesef kaybolmuş eski İstanbul’u özleyen biridir. Bu yüzden İstanbul onun için bir nevi kaçış mekânıdır. Özellikle Boğaziçi onun için ayrı bir önem taşır. “Boğaziçi Mehtapları” adlı anı türündeki kitabında da eski Boğaziçi hayatını zengin bir şiir üslubuyla anlatmıştır.

İstanbul’u hayatlarına, kitaplarına konuk etmiş yazarlar anlatmakla bitmez. Edebiyatla ilgilenen herkesin bir parçası olmuştur İstanbul. Bu şehir elbette içinde bir sürü değerleri taşıyan bir şehir. Ancak bu şehre edebiyat açısından baktığımızda büyük detayların farkına varmış olacağız. Galata’da sallanan oltaları, Karaköy’ün balıklarını, Üsküdar’ın sahaflarını, Boğaz’ın derinliklerini ve kendimizi görmeye başlayacağız. Anlamsızlığın içinde anlam bulmaya başlayacağız. Huzur’u bulmuş olacağız belki de. 

Adını başlamak koyduğum bu yolculukta İstanbul’u bir şiir gibi okumayı, her bir sokağını karış karış gezerek hikayeler çıkarmayı ve hepimizin huzuru bulmasını diliyorum..

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Göz Atın
Kapalı
Başa dön tuşu