İsmail ŞİMŞEK ile “Vakti Saati’’ Üzerine Söyleşi
Cihan Yılamaz ACUNER | Güneysu Kaptan Ahmet Erdoğan AİHL, 11-A

Kısaca kendinizi tanıtır mısınız?
Samsun-Bafra doğumluyum. Sınıf öğretmeniyim. İnsanın dert sahibi olduğunda iradesini ortaya çıkarabileceğine inanırım. Derdimiz neyse biz de oyuz aslında. Allah derdimizi arttırsın.
Yazmaya ne zaman ve nasıl başladınız?
Ortaokul döneminde doğup büyümüş olduğum bölgenin ve çevrenin özellikleri vs. ile ilgili notlar tutmak yazma serüvenimin başlangıcı diyebilirim. Daha sonraki süreçte okuma serüvenim devam ederken bir yandan da yazma serüvenim ilerliyordu. Bu yol bana okuma ve yazmanın birlikte ilerlemesi gereken alanlar olduğunu adım adım gösterdi.
Hikâye türünü tercih etmenizin sebebi nedir? Yazma etkinliğinde kendiliğinden ortaya çıkan bir durum mu yoksa sizin tercihiniz mi hikâye?
İnsan hayatının her alanında rahat olabileceği, rahat hareket edebileceği ortamları, yerleri, mekânları tercih eder. Yazma serüveni içerisinde de aynı şekilde eviriliyor süreç. Zamanla en rahat hareket ettiğinizi düşündüğünüz, kaleme uygun yer burası dediğiniz alanı buluyorsunuz. Bu açıklamanın da bize söylediği gibi hikâyede kendimi rahat hissediyorum. Hikâye bana hareket alanı sağlıyor. Hikâyeyi seviyorum. İnsan hayatı misali olayı, durumu bir film şeridi gibi gözümüzün önünden geçirme imkânı da sunuyor hikâye.
İsmail Şimşek için ilk kitabını yayınladığı türün olmazsa olmazları nelerdir? Yazarken biçimi mi yoksa içeriği mi önemsersiniz?
Biçim mi? İçerik mi? gibi kesin ayrımları pek doğru bulmuyorum. Çok önemli bir mesajı, içeriği okuyucuya güzel bir biçimle sunamazsanız mesajınızın alıcıya ulaşması çok zor. Aynı şekilde biçime odaklanıp içerik olarak doyuramazsanız da yine alıcıya ulaşmanız zor. Dolayısıyla bu soruya hem biçim hem içerik diyebilirim. Olmazsa olmazlara gelince; her şeyden önce edebi metin okuyucuya bir şey demeli. Okuyup bitirdiğinde mesajı hissettirebilmeli. Bu da ancak samimi bir dille ve gerçekçi konularla olabilir diye düşünüyorum. Hikâye alanı için söyleyecek olursam, hikâye bir şey demeli onu da güzel demeli.
“Vakti Saati” isimli ilk hikâye kitabınızın isminin bir serüveni var mı? Kitabınızdan biraz bahseder misiniz? Bu kitap ne kadar zamanda oluşturuldu? Bir esere “süre biçmek/ şu kadar zamanda yazarım demek’’ sizce doğru bir tanımlama mıdır?
Sorunun başında zikrettiğiniz isim konusunda başlayalım. Biliyorsunuz hikâye kitaplarının ismi genelde içindeki hikâyelerden birinin ismi olur. Vakti Saati, kitaptaki hikâyelerden birinin ismidir. 21 Hikâye içinde neden Vakit Saati derseniz; insan bazı kitapları okuduktan sonra ciddi bir duygu yoğunluğuyla, ağlayarak, hüzünlenerek bitirir. Bu yazarken de olabiliyor. Ben, Vakti Saati hikâyesini yazmayı neredeyse ağlayarak bitirmiştim ondan dolayı o hikâyenin ismini kitaba vermek istedim. Kitap hepimizin her zaman içinde yaşadığı, baktığı, bazen hızlı yaşam içerisinde yanından geçip gittiği güzel değerleri onların bozulmuşluklarını tebliğ etmek üzere yazılmış hikâyelerden oluşuyor diyebilirim.
Bir eseri şu kadar zamanda oluştururum demenin doğru bir tanımlama olduğunu düşünmüyorum. Süreç içerisinde insan gibi yazı da kaderini yaşıyor inancındayım.
İsmail Şimşek, genel bütün türler; özelde hikâye olmak üzere Türk ve dünya edebiyatından kimleri okudu?
Düşünce alanında Nurettin Topçu, ahlak felsefesinden ziyadesiyle beslendiğimi söyleyebilirim onun dışında Cemil Meriç ilk alkıma gelenlerden. Sezai Karakoç’tan hem şiir hem düşünce alanında, yine İsmet Özel’den hem şiir hem düşünce alanında, edebiyat alanında Ahmet Hamdi Tanpınar, Peyami Safa, Kemal Tahir, hikâyede özellikle Sait Faik, Ömer Seyfettin ve yaşayan kıdemli Mustafa Kutlu’yu söyleyebilirim. Dünya edebiyatından klasikleri severim. Dostoyevski, Tolstoy, onu dışında Virginia Woolf, Stefan Zweig ve son dönemde Tolkien’i saymadan geçemeyeceğim.
İzin verirseniz biraz da ‘’Vakti Saati’nin” içindeki karakterlerden/kahramanlardan bahsedelim. Mesela “Dua Tepesi’’ isimli hikâyenizde ki “Seyyah Bey’’ nasıl biridir? Neden oradadır?
Seyyah Bey, yolun insanı terbiye edeceğine inanarak yürümeye devam eden bir kahraman. İnsana yürümeyi kaybetmekle neleri kaybettiğini göstermek, söylemek için oradadır. Yol üstündeki güzellikleri ve kaybettiğimiz değerleri okuyucuya söylemek için oradadır.
Anladığım kadarıyla hikâye yazmak kolay gibi görünse de zor bir uğraş, hikâye ile ilgilenenlere ne önerirsiniz?
Yazmanın genel adı “ dil işçiliği” olarak söylenir bilirsiniz. Dolayısıyla kelimeleri bir sarraf inceliğiyle işlemek icap eder. Bu da söylediğimiz gibi kolay bir uğraş değil. Hikâye ile ilgilenenlere önerim öncellikle çok iyi bir gözlemci olmaya çabalamaları. Artık hayata hikâye olarak bakmayı başarmaya çalışmaları. Onun dışında çok okumaları. Farklı biçim, farklı özelliklerde metinler göndermeleri, Edebiyat dergisi takip etmeleri. Ama bundan da önemlisi hayatı hissetmeye çalışmaları.
Bize zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.
Ben de siz sevgili gençlere teşekkür ederim. Edebiyat ilginiz devamlı olsun.