DenemeSayı 23

İnsan, Okudukça Biraz Daha İnsandır

Rabianur BALCILAR | RİZE Sosyal Bilimler Lisesi, 11-B

Okur olmak, okuryazar olmaktan elbette ki farklıdır. Her insan okuryazar olabilir, istediği takdirde bir haftada bile. Ancak okur olmak uzun vadede kazanılan bir statüdür. Güçlü bir irade, sabır ve emek işidir okur olmak. Günümüzde çoğu kişinin okuryazar olmaktan çıkıp okur olmaya ulaşamadığının farkındayım. İnsanlar günlük koşuşturmalarından, kaygılarından ve şamatalarından okur olmaya fırsat bulamıyor ne hikmetse. Ancak ben, isteyen her insanın elbet biraz da olsa gerçekten okur olmak istediği takdirde okumaya, kitap dergi kurcalamaya vakit ayırabileceğini düşünüyorum. Bana gelecek olursak, kendimi bir okur olarak görüyorum. Yaşım gereği öğrenciyim ve en çok kitaplarla, okumayla haşır neşir olabileceğim dönemdeyim. Daha fazla okuyabilir miyim? Evet, elbette. Ancak dediğim gibi daha fazlasını yapabilmem için de heves, istek, sabır ve iradeye ihtiyacım var.

Günümüz ve ülkemiz şartlarında eğitim sistemimiz her ne kadar ezber üzerine kurulu olmadığı savunulsa da buna beni inandıramazsınız. Bir lisede hatta bir sosyal bilimler lisesinde öğrenci olarak şunu söyleyebilirim ki “düşünerek, okuyarak ve keşfederek” öğreneceklerin en önünde gelenlerden birileri olarak biz bile ezber üzerinden gidiyoruz. İnsanoğlu var olan bilgiyi ezberleyerek yeni şeyler keşfedemez. Bilgi var olanla yetinmeyle birikemez. Var olan bilgiyi papağan kuşu gibi ezberlediğimiz sürece var olanından ötesine erişemeyiz. İnsanlara bilgi öğretmek değil, bilgiye nasıl ulaşılacağını öğretmemiz gerek. Bunu da en çok okullarda yapmalıyız çünkü aktif ve genç zihinler oralarda. Çağımız, eğitim anlayışımız, yaşantımız bizim bilmeyi öğrenmemizin önündeki en büyük engel. Keşke hayatımızda bir kere bile işimize yaramayacak bilgiler yerine bize nasıl öğrenebileceğimizi öğretseler.

Eleştirel okuma, gerçek anlamda mantıklı diyebileceğim tek okuma anlayışıdır. Eleştirel okuma yapan insan kadar bilinçli, sahip olduğu aklın sınırlarını zorlayan ve donanımlısı yoktur. Eleştirel okuma yapmak, bir insanın boş okumaktan çok daha fazlasını yapması, gerçekten okuduğunun hakkını vermesi ve okuryazarlığı çoktan aşmış olmasıdır. Üstüne düşünmeden okuyanlar, okumak için okuyanlardır. Kendilerine bir şey katma çabasındansa sırf okudum demek için okurlar. Bu tipler genellikle zorunluluktan, görev gereği veya bilmişlik taslamaktan dolayı okurlar. Ama okudukları onlara ne katar orası bilinmez. Bana sorarsanız okuduğum veya okumak mecburiyetinde olduğum her şeyi eleştirel okuma yaparak okumaya çalışıyorum. Eleştirel okumanın farkını ve önemini kavradığımdan beri kendimi bu konuda dizginlemeye ve bunu alışkanlık haline getiriyorum. Çünkü insana fazlasının zararlı olmadığı tek şey okumaktır ve okumak eleştirel okumayla anlamlıdır. Eğer bu çağlarda eleştirel okumanın henüz farkına varmamışsam ileride karşılaşmayı bırakın yanından bile geçemem. Çünkü insanların en çok farkındalık kazandığı veya kazanması gerektiği yer okuldur. Şimdi olmuyorsa ileride olması beklenemez.

Romansız yaşayamayanlardan değilimdir. Fakat romansız yaşayamamayı savunanlardanım. Romanların, öğretici metinlerden farklı olarak bilgi vermemesi ve kurgudan ibaret olmaları kafalarda ne yönden gereklilik hissettirdiği yönünde soru işaretleri oluşturabilir. Ancak bir metnin “bir şeyler öğretebilmesi” için illa didaktik olması şart değil. Belki de romanlar bize bir şeylerin farkına nasıl varılacağını öğretiyordur. Bunu biraz daha açacak olursak, didaktik metinler bize bilmediğimiz yeni şeyleri öğretirken, romanlar bize zaten hâlihazırda var olan şeylerin farkına varmayı öğretir. Bir insan bencilliğin kelime anlamını didaktik bir metinden öğrenebilir. Fakat bencilliğin günlük hayatta nasıl karşısına çıkacağını ancak bir romandan öğrenir. Romansız yaşayamayan insanlar fikrimce yaşadıklarını, acılarını, sevinçlerini hatta tüm duygularını ifade etmeyi bırakın kendi kafalarında bile netleştiremezken romanlar sayesinde zihinlerinde bazı taşları yerlerine oturtuyorlar. Olur ya hani insanlar bazen içine kapanır, işte o zamanlarda kendilerine benzeyen bir romanın kahramanını en yakınları yaparlar. O romanla birlikte yeni kararlar alır sayfalar açarlar. Belki de şimdiye kadar farkında olmadıkları şeylerin farkına varırlar. Özetle öğretici bir metin bir romanın yanında öğretme konusunda bence geride kalır.

Şiir olağanüstüdür. Minimum kelime ile maksimum anlam taşıyan bir oluşum adeta. Şiirler kadar şairlerde inanılmaz. Nasıl oluyor da bir insan, milyonların destan yazsa anlatamayacağı duyguları iki kelimeyle gözler önüne serebiliyor. Her insan şiir yazamaz. Her insanın şiir yazamayacağı gibi her insan da şiir okuyamaz. Şiir okuyabilmeyi “anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az” sözüyle betimleyebiliriz. Çünkü şiir okuyabilen insan, şiirden aktarılmak istenen duyguyu almaya müsait olandır. Şiiri kendisi yazmasa da kendisi yazmaya kalkışsa zaten bu şekil yazacak insanlar şiir okuyabiliyor. Verilmek istenen duyguyu zaten kendinde fazlaca barındıran kişiler şiire başvurur. Her şiir okuyan şiirden anlamaz. İçine kazık çakmış duygularını kâğıtta görenler için şiir çok şey ifade ederken, o duyguyla uzaktan yakından ilişkisi olmayan kişi için aynı şiir boş vızıltıdan farklı değildir. Şiirler, insanları manevi yönden besler. İnsan da zaten duyguları olan bir varlık olduğundan her ne kadar aklıda olsa duygularıyla da illa hareket ettiği durumlar oluyordur. Bu yüzden şiir, insana ömründe en az bir kez uğrar. Fark edip hayatına sokanlarınsa hayatını değiştirebilir. Şiir, insanların duygularını estetik açıdan aktarabileceği en şahane ortamdır.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu