
Eğitimin işlevi, topluma sağlıklı bir biçimde uyum yapabilmeleri için insanları etkilemektir. Çağdaş eğitimin amacı, dünü koruyarak yarını güven altına almaktır.
Eğitim herkesin bireysel anlamda hissetmesi ve kaygısını taşıması gereken önemli bir konudur. Eğitim, kişiliğin gelişmesine yardım eder, kişiyi yetişkin hayatına hazırlayan, gerekli bilgi, beceri ve davranışları elde etmesine yarar. Kişiliğe önem vermeyen bir eğitim sistemi kesinlikle düşünülmemelidir. Ayrıca eğitim bir toplumun sosyal yapısı ve kültürü ile de tutarlılık göstermelidir.
Eğitimin, bireydeki kötü eğitim ve davranışları düzeltici bir amacı olmalıdır. Bu bakımdan eğitim toplum için fevkalade önem teşkil eder. Eğitimin insanın kendini geliştirmesi ve değiştirmesi üzerindeki etkisi kesinlikle yadsınamaz.
Eğitim ve edebiyat ilişkisine değinmeden geçmenin bu yazıya bütük bir haksızlık olacağını düşündüğümden bu konudan bahsetmek elbette ki kıymetli. Edebiyatla eğitim arasında sıkı bir bağ vardır. Edebiyat sözcüğünün kökünü oluşturan ve ‘“terbiye/eğitim“ anlamına gelen ‘“edeb“ kelimesi de bunu açıkça gösterir.
Edebiyat ve eğitim, insanla ve insan topluluklarıyla ilgilenip uğraşma bakımından birbirini tamamlayan iki alandır. Çünkü edebiyatın da eğitimin de konusu insandır. Birbirinden ayrı yollarda, ayrı amaçlarda olan, birbirinden habersiz ve kendi dünyalarında yaşayan insanları zuh ve zevkçe birleştiren köprüyü ise edebiyat kurar.
Edebiyat insanların insani eğitimini tamamlayan bir öğe olmuştur ve çağlar boyunca töre yönünden, terbiye yönünden, insani ilişkiler yönünden günün eğitiminin her zaman dolduramadığı boşluğu doldurmuştur. Örneğin bir edebiyat öğretmenini ele alalım. Edebiyat öğretmeni bireye kendi dilini sevdirecek, bu dili etkili ve verimli bir şekilde hem yazılı hem de sözlü olarak kullanabilme becerisini kazandıracak, birey edebiyat öğretmeninden okuma ve yazma sevgisi, hevesi kapacak; temel metinleri okuyacak, özümseyecek; bu metinlerle örülmüş zihin evreninde yaşayacak, soluk alacak…Aslında bu yönleriyle edebiyat öğretmenini yani bir eğitimciyi sanatçıya benzetebiliriz. Çünkü sanatçı da duyarlılığı, düşünüşü ve yorumları ile dikkati çeker ve bizi etkiler.
Edebiyat toplumsal bir kurum olduğundan toplum yapısındaki değişime bağlı olarak da değişir. Toplumdan ve toplum düzeninden etkilendiği gibi, toplumu da etkiler. Çünkü edebiyat ürünleri sadece yaşamı yansıtmakla kalmaz, aynı zamanda yaşamı biçimlendirir. Böylece okuyucuları dolayısıyla da toplumu derinden etkiler.
Bugün eğitimde en çok geçen terim “kişilik“tir. Kişilik gelişmesi, her insanın kendi eğilimlerine, yeteneklerine göre gelişmesi, hayatta karşılaştığı yeni şartlara göre izleyeceği yolu kendisinin seçmesi demektir. Böyle bir hayat ve eğitim anlayışı, insanda çok çeşitli bir duyma, düşünme ve hareket etme bilincinin bulunmasını gerektirir. İşte edebiyat bu bilinci uyandırmaya yarayan araçların başında gelir.
Edebiyat, insana yeryüzünde ne kadar insan varsa o kadar ayrı mizaç ve kişilik olduğunu canlı örneklerle gösterir. Edebiyatın bilimden farkı ise sadece kafaya değil, daha çok kalbe hitap etmesi, insandan insana duyguları aktarmasıdır…