
Boş bir yolda yürüyorsun. Yol zifiri karanlık. Nereye döneceğini ne yapacağını bilmiyorsun. Birden ışıklar açılıyor, bir kafesin içindesin artık. Orada hapsolmuş çıkamıyorsun. Kimsecikler yok, yapayalnız o kafestesin. Birden bir dostun çıkıp geliyor. Sana umut oluyor. Sana yardım etmeye çalışıyor. Sonra bir başkası daha geliyor. İki dostun seni o kafesten çıkarmaya çalışıyor ama bundan haberleri yok. Sadece sen öyle düşünüyorsun. Tek tek bütün arkadaşların geliyor. Onlar sadece senin yanındalar.
Sonra her şey yolunda giderken -senin o kafesin içinde olman dışında- gelen dostlarından bir tanesi seni yarı yolda bırakıp, çekip gidiyor. Afallıyorsun, ne olup bittiğini anlayamıyorsun. Meğer çekip giden dostunun senin hayal dünyandaki vadesi dolmuş. Daha fazla yapabileceği bir şey yokmuş. Aslında giderken sana çok önemli iki şeyi de geri veriyor, “özgürlük” ve de “güvensizlik” . Giderken kapıyı aralık bırakıyor çünkü. Bu iki şeyi sana ancak böyle verebiliyor. Aslında başından beri kafesin anahtarı ondaymış ama bunu yapabilmesi için çekip gitmesi gerekiyormuş, yoksa seni oradan kurtaramazmış. En başında bunu yapamamış çünkü sana bir şeyi kazandırabilmesi gerekiyormuş “güven”.
Neyse artık özgürsün. Diğer dostunla ve arkadaşlarınla beraber yola devam ediyorsun. Sen artık önemini tekrardan kazandın. Bazı şeylere tıkalı kalmaktan kurtuldun. Yola devam ediyorsunuz ama artık sizin yolunuz ne ve neresi? Dostlarınla beraber şimdi neredesin?
Birden ışıklar gider. Kendini birden dipsiz bir kuyunun içinde buluyorsun ama bu sefer tek değilsin! Birkaç arkadaşın ortadan kaybolmuş olsa bile dostun ve de geride kalanlar yanında. Kuyu her geçen gün daha da dipsizleşiyor. Artık çaresizsiniz. Artık, her şey yok olmaya ve kopmaya başlıyor. Artık eliniz, kolunuz bağlanıyor… Çaresizsiniz…
Bir süre sonra artık yanında hiç kimse kalmıyor neredeyse. Yine yalnız başına her gün git gide dipsizliği artan o kuyuda bekliyorsun. O da ne? Birileri o kuyuya taşlar atıyor. Seni yaralamaya ve de bitirmeye çalışıyor sanki birileri. Onlar seni bitirdiklerini sanadursunlar sen ise o sırada daha da fazla güçleniver. Onlar taş attıkça o kuyunun dipsizliği azalıyor ve yavaş yavaş o kuyudan yeryüzüne adıma atmaya başlıyorsun. Bunlar seni önemli kılan şeyler oluyor işte, “yılmayışın” ve de “inanışın”.
Etrafına dönüp bakıyorsun, bir kalabalığın içindesin. Aslını söylemek gerekirsi o kalabalık orada yok çünkü her biri kendi çıkarlarının kendilerini yok etmesine izin vermiş durumda. Onlar, kendi içlerinde kilitli kalmışlar. Onlar başkalarının yanlışlarıyla, dedikodularla –gıybetle- ve de kırdıkları kalplerin ahiyle var olabildikleri için aslında onlar arada değiller.
Bu sırada sen de dostlarını arıyorsun, onları bulup yeniden başlamak için ama yolun o kadar çakıllı ki ilerleyemiyorsun. Ayakların hep yara bere içinde, canın yanıyor ama devam ediyorsun. Heyelanlar oluyor, yolun kapanıyor ama sen vazgeçmiyorsun, devam ediyorsun çünkü başkaları anca senin yoluna taş koyar. Sen devam ediyorsun ve o engelleri aşıyorsun, umursamıyorsun. Senin ne düşündüğün, ne yaptığın önemli! Bunu biliyorsun ve devam ediyorsun.
Amacına ulaşmak için elinden geleni yapıyorsun, sonu ne olacak bilmiyorsun. Sevdiklerini kazanmak için sadece devam ediyorsun. Etraf kalabalık- ama aslında hala kimse yok-. Yavaş yavaş hedefine koşuyorsun. En sonunda arkadaşlarını buluyorsun ve de dostlarını. Kafesten kurtaran dostun sana bir adım atmıyor. Diğer dostunda ise birkaç engel var, nasıl aşacaksın bilmiyorsun. Diğer arkadaşlarını da buluyorsun artık yeni bir başlangıç yapmak istiyorsun. Yol uzun, sen yorgun, ayakların kan revan içinde, düşünceler havada uçuşuyor ve de akıllar karışık.
Yolunda taşlar, engeller ve yardımlar… Ne yapacağını bilmiyorsun. “tamam mı?” yoksa “devam mı?”. Artık bir karar vermek zorundasın.
Yol senin yolun, hayat senin hayatın ve karar senin kararın. Kimsenin sana karışma hakkı yok. Böyle bir lüksleri yok! Yoluna taş koyanlara sesleniyorsun, “Ben hala buradayım! Amacımdan da beni kimse vazgeçiremez!” acı çekiyorsun ama devam ediyorsun.
Cevabın hazır, “devam”. Hazırlan başlıyorsun! Gözlerini yavaş yavaş açıyorsun. “hazır, üç, iki, bir ve sıfır!” Hadi devam et! Gözlerini açtın artık ve yeni bir başlangıç seni bekliyor…