İncelemeSayı 21

Cengiz Aytmatov Kitaplarında İlim ve Sanata Bakış Açısı

Aleyna AKSU | RİZE Sosyal Bilimler Lisesi, 11-D

Düşünün… Öyle bir dönem düşünün ki elin ne tuttuğuna bakılırdı. Zaman geçtikçe boşa geçen vakit olarak görülen okullara büyük önem vermeye başladı insanlar, mecbur kaldılar. Kalemin gücü devleti güçlendirdi, bileğin temelini oluşturduğu bir sistemi beyin ayakta tuttu.

Aytmatov’un kitaplarında sıkça bu konu ile karşılaşılır. Sanat veya ilmin küçük düşürüldüğü bir dönemden kendi hayalleri peşinden giden insanlar tüm gerçekliği ile bizlere, yani okurlara, bahşedilir. Kimisi vardır ki mükemmellik aramadan fırçası ile iki aşığa can verir, kimisi bilgi sahibi olmanın küçümsenmemesini gösterir ve yine kimisi vardır ki düşünmenin alışkanlığı geçebileceğini fark ettirir.

Cengiz Aytmatov’un çocukluğunu halkın içerisinde geçirmesi kitaplarında dönem ile ilgili düşünce ve olayları taşımasını sağlamıştır. Kitaplarındaki karakterlerin eğitim ve sanata olan bakış açıları ise olumlu ve olumsuz olarak paragraflarda yer almıştır. Hayatını ev işlerine veya tarlalara adayan insanlar önlerine farklı bir seçenek ile gelindiğinde tabii ki de bazı tepkiler ile karşılaşılmıştır.

Kısa bir hikâye olan “Deve Gözü”, bu tepkilerin adeta vücut bulmuş hâli olan Abakir ile Kemal’in inatlaşmaları etrafında geçer. Kemal, orta dereceli okulunu bitirmesinin ardından büyük umutlar ile cennet bildiği Anarkay’a gelir. Bir etnograf olan tarih öğretmeninin betimlemesi ile Anarkay, Kemal’in gözünde altın bir diyar hâline gelmiştir.

Pullukçu olarak çalışmaya geldiği yerde su-taşıma işi yapmış, üstelik kendisine “Üniversiteli” lakabı da takılmıştı. Abakir’in okumuş olan bu gence duyduğu kin ve nefret, hikâye boyunca çeşitli tartışmalar ve hakaretler ile ele alınmıştır. Abakir bir yerde, “Biz alın teri dökerek buğday yetiştirirken bu üniversiteliler on yıl, belki daha fazla okurlar… Ne öğreniyorlar okulda? … Onun gibiler için ben niye ter dökeyim?” diyerek isyanını dile getirir.

Dönemin halkı kesim kesim ele alındığında çiftçi kısmının duyduğu bu büyük önyargı, bu hikâyede Abakir ile okurlar arasında bir köprü kurmaya yetmiştir.

Eskiler “Bu üçgendir.” demiş, “Hayır, bu karedir.” diyen cahil olmuş. Bu söz de bir nevi “Selvi Boylum Al Yazmalım” kitabındaki İlyas ve diğer şoförler arasında geçen tartışmayı tanımlar. Yıllardır yapılan bir alışkanlığı o sene daha kolay yapabilsinler diye riskli bir fikir ile ortaya atılır İlyas. Bu yenilikçi tutumu yüzünden sarhoş muamelesi bile gören İlyas’tan sonra fikri geliştiren arkadaşı ile ilgili “Eski köye yeni adet getirdi.” diyerek dalga geçenler olur.

Sonunu bildiğin bir yolda yürürsen ancak güvenliğini ele almış olursun, yolun sonuna geldiğinde dün ne isen yine o olarak yaşarsın. Bu yüzden risk almak gerekir, böylece amacına ulaştığında “Dünüm dünde, bugünüm bugünde, yarınım da ebediyette kalacak.” diyebilirsin. İlyas ilk riskinden sonra pes etti, arkadaşı Alibek ise geliştirdiği fikir ile kendisine dokunulmaz bir yarın çizdi.

Öncesinde “Öğretmen Düyşen” olarak basılan, ardından “İlk Öğretmenim” adıyla yayımlanan; Düyşen’in ve hayatını kurtardığı kız olan Altınay’ın hikâyesine değinmek istiyorum. Okul, öğrenim, eğitim gibi kavramların henüz gün yüzüne çıkmadığı ve pek de rağbet görmediği bir köyde Düyşen okul kurmaya karar verir. Henüz kendisi genç ve eğitim açısından yetersiz bir birey olmasına rağmen kapı kapı dolaşarak topladığı öğrencilerine hayatı, geleceği öğretir Düyşen. Öğrencilerinin en büyüğü, Altınay, yengesinin baskılarına maruz kalan ve “Bu yetim okusa ne olur okumasa ne olur?” zihniyeti ile büyütülen bir kızdır. Öğretmeninin büyük yardım ve fedakârlıkları ile hayatının bir dönemi elinden zorla alınan bu küçük kız, yıllar sonra aynı yerde adını saygı ile hatırlatır.

“Gurur duymak” kavramının bizde şimdiki anlamı ve o zamanki anlamı aynı mıydı? “Oğlum okulda derece yaptı.” veya “Kızım şu yarışmanın bu bölümünde birinci oldu.” gibi şeyler günümüzde göğsü kabartıla kabartıla söylenir. Bir babanın; evladına bakıp okuduğunu görmesi, bir şeyler öğrendiğini bilmesi ve mutluluk ile bundan bahsetmesi de “gurur duymak” değil midir? “Elveda Gülsarı” adlı kitapta Tanabay’ın arkadaşı olan Çora’nın, “Bilgili gençler yetişiyor, umut onlarda.” demesi eğitimin ciddiye alındığının ve önyargının da silinmeye başlandığının bir göstergesidir.

Değinmek istediğim sıradaki kitap ise en güzel aşk hikâyesi olarak dile getirilen, Cengiz Aytmatov’un “Cemile” adlı kitabıdır. Evin küçük başı olan Seyit, yengesi Cemile ve savaştan yaralı dönen Danyar’ın etrafında dönen bu hikâyede Seyit’in resim çizmeye yeteneği ve merakı yazıma konu olmuştur. Kocası savaşta olan Cemile’nin Danyar ile olan yakınlığı Seyit’in gözünden elbet kaçmaz lakin öyle büyülenmiştir ki ilk karakalem çizimine model olmuştur bu aşk. Ağabeyinden sonra evin diğer reisi olan Seyit resim okulunda okuma isteğini annesine dile getirdiğinde kadının gözleri, önündeki uçmaya hazır kuşu fark etmiştir. “Belki de siz haklısınızdır.” diye söylenir. Kaybettiği iki evladından sonra Seyit’i yanında tutmak yerine gitmesine izin verir, oğlunun yeteneğine göz yummaz. Öyle bir yetenek ki bir kâğıt parçasında Danyar türkü tutturuyor, Cemile gülüyor ve yıldızlar onlara selam veriyor.

“Ama insan yalnız çalışmak için mi yaşar?” der Tinaliev. “Sultanmurat” adlı kitapta, çalışmayı okumaya tercih eden öğrencilere konuşur. Sahi, insan yalnız çalışmak için mi yaşar? Benliğini zincire vurup kendini soyutlamak ne kadar doğrudur? Tinaliev’e göre ne güzel şeydir okumak, Kolhoz başkanıdır ancak okuyamamanın pişmanlığını sürer. Henüz bunun önemini kavrayamayan öğrencilerinin de kahkahalarına maruz kalır.

İlk öğretmeniniz Düyşen olsun; okuyun, durmadan okuyun. Kemal gibi bildiğinizi söylemekten çekinmeyin, Alibek gibi olumsuzluklara sağır olun. Eğer harikalar yaratıyorsanız Seyit gibi, sanatı bırakmayın. Cengiz Aytmatov’un hikâyelerine daldığınızda bir toplum göreceksiniz, tüm gerçekliği ile sizinle konuşacaklar. “İnsan neden ilme karşı olur ki?” sorusunun nedenini Abakir ile okuyacak, evladını bir okul için uzaklara göndermenin zorluğunu tadacaksınız.  Babaları şehit olmuş, evde yemek bekleyen analarına yardım etmek için okumak istemeyen çocuklar göreceksiniz Sultanmurat’ın sınıfında. Sonra bütün yakacaklarını okula verdiği için yengesi tarafından dövülen bir Altınay göreceksiniz Moskova’nın soğuğunda. Hepsi size bugün yediğiniz yemek kadar gerçekçi gelecek.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu