
Roman bir nevi topluma tutulan aynadır. Daha derine inersek doğduğun ülkeye, büyüdüğün yere, ya da yaşadığın eve kadar aynadır. Romancılar elbette otobiyografi yazmıyor ama bunun izlerini görmek mümkün. Ben romanlarda birçok kez kendimi buldum. Birçok bana benzer kişiye rastladım. Hayatımıza romanlarla yön vermesek de insanların hayatlarından gördüğümüz bazı izler bizim hayatımıza kararlarımıza da yansıyor.
Aslında roman okuyan ve okumayan arasındaki fark çok bellidir. Bizim bir hayatımız var. Bir kere doğuyoruz ve bir kere ölüyoruz. Bir cümleye sığdırabilecek kadar kısa hayatımız. Ama romanlarda farklı hayatlara yelken açıyoruz. Öyle ki roman okurken bazen lise öğrencisi olmuyoruz. Öyle ki yıllar önce yaşamış bir ailenin evine gidiyoruz. Ya da Karadeniz’den kalkıp Amasya’nın küçük bir köyünde konaklıyoruz. Ya da genç bir üniversite öğrencisi ile yurt dışına çıkıyoruz. Ve bunlara benzer bir sürü şey daha… Bunların hepsini tek bir yaşama deneyimleyemeyiz. Ama bir roman okuru bilir ki bunları deneyimlemek için illa da uzun yıllara ihtiyacımız yoktur. Biz kitap kitap gezerek deyip farklı yaşamlara dokunabiliriz. Farklı acılara farklı sevinçlere ortak olabiliriz. Asla düşüncesini savunmadığımız birinin çektiği zorlukları izleyebiliriz. Bunları yapmak ya da yapmamak aslında olay tam olarak da budur. Sadece salonundaki koltukta yatıp mahallenin bakkalına uğrayarak, parkta satılan dondurmaları yiyerek de ömür geçer. Hatta çoğumuzun ömrü böyle geçer. Az okur çok konuşur, çok çalışırız. Günün sonunda hepimiz bir şekilde yirmi dört saati tamamlıyoruz. Yirmi dört saat dolduğunda ise diğer yirmi dört saati doldurmaya çalışıyoruz. Peki, nasıl dolduruyoruz hayatımızı? Her şey burada aslında. Salonun kanepesinin, mahallenin bakkalının ya da ilçenin parkının dışına da çıkabilirsin. Yüz yıl öncesine de gidebilirsin, dünyanın diğer ucuna da. İşte bu tamamen bize kalmış. Ama şunu da ekleyeyim sadece salondaki kanepe de oturmaktan dizlerimiz ağrımasın.
Farklı insanların yanına gidelim ki ufkumuz açılsın. Farklı düşüncelere kulak verelim. Farklı zihinler tanıyalım. Eğer bir sürü zihinde konaklarsak bu sefer karşılaştığımız zihinleri de anlamamız daha kolay olur. Kendi kafamızda dönen soruları da kendinizi anlamak adına geliştirmek adına bir adımımız daha olur. Adımın büyüklüğü ya da küçüklüğü bize kalmış.
Dediğim gibi her şey yapmak ya da yapmamaktan geçiyor. Farklı rüyaları gezebiliriz ya da sadece kahvaltı da gördüğümüz rüyayı diğerlerine anlatırız.