
“Bir tahta parçasına yılda bir defa çakılan çivi insanı nasıl iyi bir marangoz yapmıyorsa yılda bir yazılan iyi öykü de onu iyi bir yazar yapmaz. Bu, hayatında ilk defa bisiklet sürmeyi öğrenmek gibidir; ilk birkaç seferinde düşmeye hazır olmalısın.” Çehov’un hayatını okurken bu yazı çarptı gözlerime bir anda. Hayatım boyunca hep aklımda kalacak ve beni teşvik edecek bu benzetme belli ki Anton Çehov’u da yaşamında çokça etkilemiştir.
Ünlü yazar Leo Tolstoy’un çok sevdiği, yazılarını oldukça beğendiği ve yeteneğinden hiçbir zaman şüphe etmediği yazar Anton Çehov’u anlatmak istiyorum sayılı cümlelerimle. Rus edebiyatı denince ilk olarak yıllar önce var olmuş ve hâlâ varlığını sürdürüyor olan Puşkin gelir akıllara. Şüphesiz Puşkin tek başına bu edebiyatı ayakta tutmaya çalışıyor olsaydı bir süre sonra Rus edebiyatı varlığını kaybederdi. Ondan yıllar sonra Çehov da Rus edebiyatının ününe ün katmış, onu yaşatmış, öyküleriyle birçok okuru etkilemiş yetenekli edebiyatçıların başında gelir. Modern kısa öykünün babası olan Çehov’un elbette yeteneği bir anda parlamamıştır. Aynı zamanda tıp öğrencisi olan Anton Çehov, küçük yaşlardan itibaren kalemi elinden bırakmamıştır. “Yusufçuk”, “Spectator” ve “Alarm Saati” dergileri başta olmak üzere çok sayıda dergi ve gazeteye yazı göndermiştir. Yazı yazmayı bir gereksinim olarak görmüş, birçok öykü yazmıştır. Çehov’a neden kısa öykü yazmayı tercih ettiği sorulunca ise editörlerin kısa öykülere daha çok rağbet gösterdiğini ve kendisinin de kısa öykü yazmayı sevdiğini öne sürmüştür.
“Ne bir liberal, ne tutucu; ne bir devrimci, ne de bir rahibim. Hayata karşı kayıtsızım… Benim için kutsallar kutsalı olan şeyler insan damarı, sağlığı, zekâsı, ilhamı elbette aşk ve özgürlüktür.” diyen Doktor Çehov, yazdığı öykülerde de bu sözünü desteklemiştir. Aşk ve özgürlük konularına hayatını adamış, bu ikisi onun için her daim ilham kaynağı olmuştur. Çehov yazma yeteneğini babasından aldığını düşündüğünü şu sözlerle ifade etmiştir: “Yeteneği baba tarafından, ruhumu ise anne tarafından miras aldım.” Çehov’un yazma konusundaki bu denli yeteneğini eski nesilden ünlü bir romancı olan D. Grigoroviç de fark edip ona uzun bir mektup yazmıştır. Mektuptaki şu cümleleriyle ise bunu vurguladığını açıkça belirtmiştir: “Sizi zamanımızın diğer edebiyat sanatçılarından çok daha yukarı yerleştiren gerçek bir yeteneğiniz var. Gelecekte yüksek düzeyde sanatsal pek çok eser üretmek sizin seçiminiz olacaktır.” Çehov’un başarısı yalnızca kariyerinde de etkili olmamıştır. Yardımseverliğiyle, kibarlığıyla ve mütevazılığıyla birçok insanın kalbinde yer edinmiştir. Yardımseverliğini ise öğrencilerinden biri olan Sergey Yakovlev kısaca şöyle anlatıyor: “Bir gün, Çehov ile yeni kurulmuş bir edebiyat dergisinin editörü konuşurken ben de orada bulunuyordum. Editör şöyle söyledi: ‘Sevgili Anton Pavloviç, dergimiz iflas eşiğinde ve yeterli paramız yok.’ ‘Ben de iflasın eşiğindeyim, ölüyorum ve yeterli param yok.’ diye cevapladı Çehov. Editör ‘Tanrı aşkına lütfen bize öykülerinden birini ver, dergimizi kurtaracaktır.’ diye ısrar edince Anton Çehov dayanamayıp ‘Yeni tamamladığım bir öykü var ama onu başkasına söz verdim. Yine de onu alabilirsin.’ diyerek masanın üzerindeki müsvetteyi ona uzattı ve ondan normalde aldığının çeyreği kadar ücret aldı.” “Çehov Hatıraları” adlı hatıra kitabında Çehov’un arkadaşları tarafından yardımseverliği başta olmak üzere diğer çokça karakteristik özelliğine onlarca örnek verilmiştir. Bir yakını ise aslında Çehov’un hayatta iken pek yakın arkadaşı olduğunu düşünmediğini şu sözleriyle açıklamıştır: “Çehov’un hayattayken arkadaşları yoktu. Onun arkadaşı olduğunu söyleyenlerin hepsi Çehov öldükten sonra ortaya çıktı.” Yalnızlığı sevdiğini bildiğimiz Çehov için de bu görüşe inanmamız elbette güç değildir.
Anton Çehov, hayatının büyük bir kısmında tiyatroya oldukça ilgi duymuştur. Şehir tiyatrolarına çok kez tanınmamak için-çünkü Çehov’un Taganrog’da okuduğu okul, aileleri yokken şehir tiyatrolarına gitmelerini yasaklamıştır- kılık değiştirip makyaj yapıp gitmiştir. Günümüzde acaba hala böyle Çehov’lar var mıdır dersiniz, ne pahasına olursa olsun tiyatrodan vazgeçmeyen… Çehov’un tiyatro izlemeye olan merakı oyun yazmasında da etkili olmuştur. “İvanov”, “Orman Cini” ve “Martı” gibi pek çok tarihe geçmiş başarılı oyun yazmıştır.
Çehov kendisinin izinden gelecek olan yazar olma hedefi olanları ise unutmamış, onları kendi tecrübelerinden yola çıkarak şöyle uyarmıştır: “Tüm kısa öykü yazarlarımız eserlerini gazete ve dergilere göndermemeli. Tamamen özgür olabilmeliler. Aksi halde yayıncı onu keşfettiği için böbürlenebilir, onu eğitir ve korur. Çoğumuz tüberkülozdan ya da genç yaşta tükenmekten öleceğiz ve sağlıklı yayıncılar yüz yaşına kadar yaşayacaklar.” Kanımca bu uyarısı tüm nesiller için geçerliliğini daima koruyacaktır. Bana kalırsa herkes kendi yıldızını parlatmanın kendince bir yolunu bulmalı. Hiçbir gerçek yazar, bir gazeteye ya da dergi editörlerine kendini bırakmamalıdır, bağlamamalıdır.
Bu yazımı, kendi yıldızını parlatmak isteyen tüm yazı severlere armağan etmekte ve Çehov’u artık biraz daha iyi tanıdığınızı, onun kitaplarını artık daha iyi anlayacağınızı düşünmekteyim. Ancak bunun yeterli olacağını sanmadığım için “Çehov Hatıraları” adlı hatıra kitabını da okumanızı, onu daha da ayrıntılı tanımanızı canı gönülden ister, tavsiye ederim. İnanın ki kitabın sonuna gelince pişman olmayacak ve en yakın zamanda kendinizi bir Çehov kitabı okurken bulacaksınız. Hatta kim bilir, belki de ardından kendi yıldızınızı parlatacaksınız…
(Peter Sekirin Çehov Hatıraları, (çev. Feyza Akgün), Cümle Yay., Ank. Kasım 2017)