DenemeSayı 23

Sinir Hücreleri

Ömer ESKİ | RİZE Şehit Erhan Dural KAİHL, Edebiyat Öğretmeni

Bu sinir hücrelerini topla, al götür buradan. Birbirinden bu kadar bağsız yaşayan hücreleri ne yapayım. Bunun onların suçu olmadığını sen de biliyorsun. Güneş doğarken dışarı çıktığında ya da balkonun kapsını açıp odayı yanık kokusuyla havalandırdığında bunlar hücrelerin suçu değil. Halkı suvarmak için şehre su götürmeye çalışan Ferhat’ın farkında olmadığı neydi? Bir ırmağın önüne set çekip baraj yapan çocuklar elektrik üretemediler. Onlar Ferhat’ın torunları idiler. İşleri su.

Böyle zamanlarda al bunları götür, rutin işler yapmamak için sana yeni bir görev veriyorum. Sinir hücrelerine göz kulak olacaksın. Yanına su ve ıslak mendil al, dışarıda lazım olur. Al onları spor tesisinin yanında yeni yapılan parka götür. Ahşap evin merdivenlerini tırmansınlar, atlıkarıncaya binsinler, yalnız dikkat et karınca yok orada. Sartre ve M. Kundera bu dediklerimi duysalar kemikleri sızlar. Nasıl yani: sinir hücreleri ile evren kurarız, hayatı anlarız, var oluruz. Hatta Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği’ni yaşarız. Anlamak ve Var Olmak, böyle yanı başımızda dururken sinir hücrelerini nereye götürüyorsun. Ha, sahi önünde bir Duvar, dikkatli ol. Edebiyat Nedir ki aksonların, sinapsların ve dendritlerin hikâyesini yazalım. Sonra, böyle buyurmadı mı Zerdüşt, yoksa yeterince uyuşan sinirlerini tamamen ortadan kaldırmak mı istiyorsun?

Şu kevn ü fesat içinde; üzerime zimmetlenen kayayı tepeye çıkarıp yuvarlandıktan sonra tekrar çıkarıp aşağıya baktığımda Yabancı, İlginç Bir Vaka ile karşılaşmış gibiydim. Bir zamanlar Spinoza, doğayı geometrik olarak masaya yatırmıştı. Duvarın içinden geçip devam eden bir tenis topunun fiziğine ne demeliydi. Lois Althusser bana hep bir yayla ismini çağrıştırmıştır ama Giiles Deleuze’un Bin Yayla’sı kadar değil, bunun için aç karnına felsefe okumadım hiç, bu şöyle demek gibi bir şey: yalvarırım onu okuma çarşamba günleri. Bunu sinir hücrelerim de biliyor. Sanatın İcadı’na selam olsun. Kapıyı kapatmadan onlara son bir kez hatırlatmak istedim. Bütün bunları anlayabilmek için başını öne eğmen gerekir.

Adam en kutsalını bulup sövüyordu. Böyle durumlarda sinir hücrelerini ne yapayım. Hem de güneşli bir günde penceresiz eğlence merkezinde, çıkışı ararken duymadım bunları. Adam berber koltuğunda oturmuş beyin kanaması geçirdiğini anlatıyordu. Bir gözü kaymış, anlattığına göre. Gözüm yıldı bunlardan. Uyurken değil gözlerim açıkken alıp götürülen hücrelere yanarım. Müşfik, müşkülpesent, mütemadiyen söylüyorum sana, M maddeleri kalabalık olan sözlüklerin hatırına. Onları sahiplen.

Yüzüne karşı aynaya bağırdın. Dünyayı yalanla kontrol edemezsin, bunu öğren artık. Bir dağın zirvesine bakıyorsun. Gül müdür, bülbül müdür? Onlarla birlikte yürüyeceksin. Zihninden dökülenleri masanın üzerine bırakıyorsun. Burun kanatların açılıyor. Buraya onları almak için geleceksin. Kem âlât ile kemâlât olmaz, deyip yürüyorsun.

İki ay önce bir mezarın başında dua ederken, bir dilenci gelip: Orada yatanların hatırına, sevdiklerinin ve ölülerinin hatırına, şu elimdeki tasa bir şeyler at be abicim, dedi. O anda yanımda bulunan mandalina poşetinden üç dört tane mandalina çıkarıp elindeki tasa bıraktım. Yüzüne söver gibi bakıp diğer mezarlarda sevdikleri için dua edenlerin yanına doğru uzaklaştı. Bunun için eğer sinir hücrelerine bir yere götürüp defnedeceksen, dilencilerin olmadığı bir yer seç, lütfen.

Sana bonus, sana eşantiyon, sana promosyon, yok yok, sana zararına satış, sana kapatıyoruz, sana bedava, sana Premium, sana platin hesap, sana üç ay erteleme, sana özel fırsatlar, sana ikinci ürüne ve her ürüne %1000 indirim. İstediğin kestirme yolu kullan, istediğin ara sokağa gir, istediğin kadar toplumdan izole ol, karanlık bir odada sabahın olmasın bekle, onları al getir yanımdan.

Uzun boylu şairler ve deyimler hatırına, ıssız yerlerde açan çiçekler hatıra, özel otoparklar hatırına, günlük süt ve asansör kartı hatırına, bunlardan daha önemlisi; bedava internet hatırına, powerbank hatırına, NFC, hatırına, mobil veri hatırına al götür onları buradan.

Geçenlerde eve geç kaldığımda, dolmuşta uyuyup yüz elli kilometre uzakta bir ilçede uyandığımda, gidip bir otele sabaha kadar kitap okudum. Bütün bunları sana anlatıyorum ki entelektüelliğin şanı yürüsün. Yoksa sırf sinir hücrelerini alıp götüreceksin diye, sana bir ömrün uzun ve meşakkatli yolcuğunu, durak atlayan bir gününü anlatamam.

Yar uzakta gözüm görmez, gülüm aman; uzatıram elim yetmez, gülüm aman, deyip geçtiğim o kadar hikâye var ki onlara sonradan kendimi ben ekledim, Şair alınmasın, şirine hürmet ederiz. Efendime söyleyeyim, Mahallileşme Akımı’nın önemli temsilcilerinden birisi Nedim’dir. Onun için A kuzucuğum, cancağızım, sinir hücrelerini çok uzağa götürme, sana paradoks şeyler söylemiyorum, oximoron şeyler hiç söylemiyorum, nutuk çekmiyorum, sana emir de vermiyorum, beni iyi anla, bu hücreleri kullanmadıktan sonra yanımda durmasının ne anlamı var, al götür onları.

Sana açıklamak istediğim birkaç mevzu daha var: gitgide sözlüklerden, sözcüklerden; gitgide kendimizden, gitgide havadan sudan ve topraktan uzaklaşıyoruz, çiçek tozlarından, bal arılarından, papatya polenlerinden, Sezai Karakoç’un yüreğinden süzüp pamuklara sardığı bebek masumiyetindeki dizelerden, Mızrakla gürzden / Tir tir titriyorum Gülce’den diyen şairden uzaklaşıyoruz. Her şeyi birbirine karıştırmaktan korkuyorum. İşte sana her şeyi anlattım demeyi çok isterdim Ey Okuyucu, hal böyleyken: Onları götüreceğin zaman son bir kez yanıma uğra; onlara son sözlerini sorayım. Belki bana yeniden bir insanın kafası içinde yaşamak istediklerini söylerler.

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu