
Asil Çam’ın “Ölümlünün Yaşam Fragmanları” adlı eseri yedi hikâyeden oluşmaktadır. Yazar, hikâyelerinde hep sıradan bir insanın günlük yaşantısından birer kesit kullanmıştır. Her zaman bulunacağını düşündüğü ortamda değil, varlığından haberdar dahi olmadığı bir ortamda kendini bulan bir insanın kendi iç dünyasıyla olan savaşını aktarmıştır.
Kişinin bazen kendisini tanıyamayacak bir durumda bulunacağını, yaşadığı hayatın öncesinde aklından geçirdiği ve yaşayacağını düşündüğü hayatla hiçbir alakası olmadığını, dünyanın dönmesinin bir kuralı olan sınıf ayrımından rahatsız olduğunu, insanların birbirleri üzerinde kurdukları lüzumsuz otoritenin kimseyi rahatsız etmeyişinin veya kimsenin buna ses çıkarmayışının onun için katlanılmaz olduğunu küçük hikâyeleriyle sadelikle sunmuştur.
Altmış sayfalık öyküsünde sıradan bir insanın yaşayacağı minimum rutinleri kaleme alsa da aslında o an kişinin aklından geçen her bir kelimenin ve içinden geçen en ufak hissin ne kadar da önemli olduğunu anlatmak istemiştir. Bir insanın gün içerisinde birden fazla role büründüğünün, belki de başkaları tarafından o role büründürüldüğünün, iki dakika geçireceği bir ortamda meydana gelebilecek en trajik olayın bile iki dakika sonra onun için bir anlam ifade etmeyeceğinin yazarın farkında olduğunu anlayabiliriz.
Gerçekten insan, bazen asla tercih etmeyeceği veya fark etmeyeceği, fark etse bile acınası durumda olduğunu düşündüğü kelimeleri kullandığını, ortamlarda bulunduğunu ve insanlara dönüştüğünü görebilir. Bu kişiyi durumunu fark edene kadar yaralamasa bile, fark ettikten sonra bir şeylerin istemeden de olsa değişebileceğini anlaması onu sarsabilir.
Bir ay önce “asla” dediği şeyleri, bir ay sonra yaparken kendini bulmak insanı ne denli zorlayacağını yaşamadan anlayamayız. Oysa yazar bunu bize daha ilk hikâyesinde hissettirmekte. Okuduğu hatta okuması için teşvik ayağına zorla okutturulduğu bölüm ile yaptığı ilk iş ve bundan sonra yapacağı bütün işlerin bir ilişkisi bulunmamaktadır. Verilen onca emeğin bir anlam ifade etmemesi de tam da buydu. Neden okumuştu ki, madem deponun dinlenme odasında şimdiye kadar evinde olsa içmeyeceği çayı orada bir zil sesini duyunca sorgulamadan içecekse?
İnsan, özel olduğunu düşünür. Sanki dünya onun için her saniye döner. Sanki yaratıcı ona diğerlerinden daha yakındır. Sanki bunca insan, hayvan, ev, araba, ağaç o, oradan geçiyor diye var oluyor, geçip gittikten sonra yok oluyor. Eğer herkes böyleyse o zaman bazıları bu küçük oyunun koca bir okyanustaki minik bir balığı oluyor. Bazı balıklar bazılarını avlıyor. Yazar da dünyanın böyle olduğunu savunuyor.
Her şeyin zaten planlı ve yazılmış olduğu bir tiyatroya benzeyen bu hayatın sanki insanların seçimlerine bırakılmış gibi sonucunda yine insanların bu tercihlerden cezalandırılacağı bir dünya anlaşılan yazar için hiç de uygun değil. Hayatı çözümleyip, birkaç sayfaya bu denli akıcı ve anlaşılır şekilde sığdırmak herkes için mümkün olmasa da Asil Çam kendisi gibi bu sorgulamalara her an düşen sıradan insanlar için bu öykü kitabını yaratmıştır.