
Sözcükler, kavramları söze dönüştüren yapılardır. Bu yapılar sayesinde kendimizi ifade edebiliyor ve düşüncelerimizi aktarabiliyoruz. Düşünceleri aktarmanın yanı sıra duyguları yansıtmakta da etkili olan sözcükler, insanoğlunun yüzyıllardır kullandığı iletişimin kilit parçalarıdır. Bugün birileriyle konuşabiliyorsak bunlar sözcükler sayesindedir. Yaşam ve sözcükler birbirinden ayrı düşünülemez çünkü sözcükler ve insanlar iç içe yaşarlar. Çokça şeylere sebep olan sözcükler insanları ünlü etmiş, başarılara ve savaşlara sürüklemiş, insanların yolunu açmış ve pek çok tarihsel olaya şahitlik etmiştir. Bu bakımdan sözcükler hem iyi hem de kötü şeylere sebep olmuş ve yaşamın akıntısı biraz da onlar değiştirmiştir.
Sözcüklerin, iletişimin temel parçaları olduğunu söylemiştik ancak ses tonu, jest ve mimiklerden ziyade konuşmak için seçtiğimiz sözcükler karşı tarafın zihninde farklı şekillerle şematize edilir. “Her kullanışta ayrı bir değer, bir benlik gösterirler.” Bu benlikler sayesinde anlam çeşitlenir ve o dile uygun bir sözcük havuzu oluşur. İletişimdeki kilit noktalarsa dile ait sözcük havuzdan seçtiğimiz sözcüklerdir. Sözcük havuzunu zihnimizde canlandıracak olursak okyanusların ortasındaki bir alanı hayali bir çemberle sınırlandırdığımızı düşünelim. Bu hayali çember, dili; içindeki balıklar sözcükleri ve o balıkları tutacak olan balıkçı ise bizi simgelersin. Balıkçı, balıkları tutabilmek için yeterli bilgi birikimine ve tecrübeye sahip olmalıdır. Eğer yeteri kadar bilgi birikimi yoksa balıkları birbirine karıştıracaktır. Okyanusta bulunan balık türlerinin hepsi kendine has olduğundan balıkçı sözcükleri birbirleriyle karıştırmamalı. Balıkçı akşam olup eve döndüğünde tezgâhında ne satacağı tecrübesine bağlıdır. Nihayetinde sözcükler temelde tek bir anlama sahip olsalar dahi zamanla birçok anlam yüklenmişlerdir (çokanlamlılık). “Bu doğal bir sonuçtur; çünkü değişen, gelişen dünyada yeni gereksinimleri karşılayacak yeni sözcükler türetilseydi sözcükler dolar taşardı.”
Basite indirgemek gerekirse bir çocukla bir yetişkinin sözcük dağarcığını veya sözcüklere yükledikleri anlamları düşünelim. Başka bir taraftan bakarsak farklı milletten iki insanın o sözcüğe yüklediği temel anlamının dışındaki anlam farklılıklarını görebiliriz. Sözcüğün bizdeki izi, o sözcüğün üzerindeki düşünsel süreci de gösterir. Bu da bizi başta bahsettiğim zihindeki kavram şemasına götürmektedir. Anlam, çeşitli şekillerde karakterlere bürünür ancak özünde aynıdır. Zihin bu karakterlere farklı yerler verip envanterinde tek bir yerde birleştirir. Bu durum sözcüğün işlevselliğinden kaynaklanır.
Özetlemek gerekirse hayatımızın tüm alanlarında olan sözcük tek bir anlamda ortaya çıkar ancak insanoğlunun elinde farklı şekillere bürünür. Bu şekiller anlam karmaşıklığından ya da içinden çıkılamayacak durumlar için değil sözcüklerin gücünden kaynaklanır. Sonuçta böyle bir ağırlığı kim üstlenebilir ki? Öyleyse sözcüklerin gücünün farkına varmalı ve bu gücün yok olmasına izin vermemeliyiz.